Soçi’de bulunan Valday Tartışma Kulübünde
konuşan Rusya Devlet başkanı Vladimir Putin, Türkiye’nin İdlib’le ilgili
sorumluluğunu yerine getirip getirmediği sorusuna cevap verirken, “Türkiye
gerektiği gibi ve oldukça etkin bir şekilde çalışıyor. Tekrar ediyorum,
gördüğümüz her şey kolay değil. Hatta
onlar (Türkiye’yi kast ediyor) bu
bölgeye askeri hastane taşıdılar, çünkü kayıplar var. Onlar, bu terörist
örgütlere karşı mücadelede oldukça sert
ve çok etkili hareket ediyorlar” demiş.
Suriye parçalanmaya çalışılmasa, ülke
bütünlüğünü koruyor olsa idi, bizim askerimizin İdlib’de ne işi olurdu.
Vatan evladı Suriye topraklarında niye gazi
veya şehit olsun. Biz Suriye’nin içişlerine, sırf Amerika Esad’ı devirmek
istiyor diye müdahil olmasaydık, Suriye’nin Kuzeyinde bizim Güneyimizde
Türkiye’yi rahatsız edecek, terörist yapılanmalar olabilir miydi.
Bugün İdlib’de gazilerimiz varsa şehit
veriyorsak bunun sorumlusu, “Yurt’ta Sulh Cihan’da Sulh” geleneksel
politikamızdan vaz geçip, komşularımızın içişlerine müdahale eden siyasi
iktidardır.
Bugün İdlib’de verilen gazi ve
şehitlerimizin, Galiçya cephesinde şehit düşen vatan evlatlarından ne farkı
var.
Bu coğrafya da Amerikalılar ya da Ruslar hiç
kendi çocuklarını dövüştürüyorlar mı? Ne gezer onlar burada vekâlet savaşları
yapıyorlar.
Bizim yanlış politikamız sayesinde Ruslar
Doğu Akdeniz’deki varlıklarını genişletiyor ve güçlendiriyorlar, Amerikalılar
da, Irak’dan sonra şimdi de Suriye’deki ayrılıkçı Kürtleri kullanıp “Büyük
Kürdistan” amacını bir adım daha ileriye taşımayı ve bölgedeki doğal kaynakları
“ Kürdistan” üzerinden Akdeniz’e ulaştırmayı hedefliyor. Yanlış politikamızla ,
ABD’ni bu hedef doğrultusunda önemli
mesafe aldığının kabul etmek gerekiyor. AKP genel başkanı ve Cumhurbaşkanı
Erdoğan bu gelişmeleri Rusya ile dayanışma içinde engelleyebileceğini hesap
ediyor, ancak yanılıyor.
Birkaç gün önce Rusya Dışişleri bakanı
Lavrov’un “ABD’nin Fırat’ın doğusunda
bağımsız bir devlet yapılanması hedefliyor” şeklindeki sözleri yandaş medyada ,
Türkiye yanlısı bir politika olarak
anlaşıldı ve heyecan yarattı. Oysa bu sözler “ölümü gösterip sıtmaya razı etmek” amacına yönelikti. Rusya’nın da
Suriye’de bir federasyon peşinde olduğu biliniyor. PYD/YPG bürosu Moskova’daki
faaliyetlerini sürdürüyor.
Yaşadığımız bütün bu sıkıntıların sebebi, Tayyip Erdoğan’ın
İslam Dünyasının lideri olmak ham hayalidir. Bu ham hayal nedeni iledir ki,
geleneksel Arap politikamız olan, “Arapların
içişlerine karışmama, Araplar arası ihtilaflarda taraf olmama” çizgimizde
ayrıldık.
Bırakın İslam Dünyası’nın lideri olmayı, bir
İslam/Arap Devleti bizim ülkemizde, herhangi bir batı ülkesinde yapamadığı işi
burada yapıp adam öldürebiliyor.
Ama Türkiye’nin bu yanlış dış politikasına,
2010 dan beri ana muhalefet partisinin de bir tepkisi olmuyor, hatta bir dönem
Genel başkan yardımcısı, “Biz de Esad’ın gitmesinden yanayız” bile diyerek,
Suriye’nin içişlerine müdahale edilmesine destek vermiştir.
Türkiye’nin süratle hiç zaman kaybetmeden
Esad ile uzlaşıp elbirliği ile o bölgedeki ayrılıkçı hareketleri bitirip,
Suriye’nin toprak bütünlüğünü evvela sağlayıp sonra da garanti etmekten başka
yapabileceği bir şey yoktur.
Atatürkçü dış politikanın iki önemli
ayağından birincisi bağımsızlıksa, ikincisi ise ortak güvenliktir.
Bağımsızlıktan kimseye taviz verilmeyecektir. Ortak güvenlik içinde komşularla
ve de özellikle Iran, Suriye ve Irakla ortak tehdit oluşturan bölünme
tehlikesine karşı birlikte hareket etmek gerekir.
Bundan böyle de bölge ülkeleri ile dostluk
ilişkilerimizi güçlendirip, bölgedeki yalnızlıktan kurtulmamız gerekmektedir.