Kılıçdaroğlu olaylar
taze iken tepki vermekten kaçınıyor. Belli ki bunu kasıtla ve hep yapıyor. Olan biten hakkında halkın
bilinçlenmesini istemiyor.
18 Temmuz günü grup
toplantısında yaptığı konuşmada:
"...Bana diyorlar
ki, ‘biz kazandık, bu seçimler meşrudur’. Hayır efendim bu seçimler
gayrimeşrudur, adil koşullarda yapılmamıştır".
Yani, seçimlerin adil
koşullarda yapılmadığını seçim öncesi ve kampanya süresince anlayamamış,
seçimlerin gayrı meşru olduğunu 24 Haziran gecesi ilan etmeyi
düşünememiş, bunları söylemeyi bir ay sonra anca akıl edebilmiş.
Kılıçdaroğlu'nun bu
durumu artık fıkra olmaktan çıktı, vahim bir hal aldı.
İyi de, gayrı meşru ilan
ettiği o seçimler sadece cumhurbaşkanını ve AKP'li milletvekillerini seçmedi
ki! Kılıçdaroğlu'nu ve kendi partisinin diğer milletvekillerini de seçti. O zaman onlarda şuanda Kılıçdaroğlu ile
birlikte gayri meşru bir seçim sonucu o
koltuklarda oturuyorlar.
24 Haziran seçimlerini
gayri meşru hale getirecek o kadar çok nokta vardı ki; örneğin kendisi de
Cumhurbaşkanı adayı olan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan devletin bütün
imkanlarını hukuka aykırı şekilde
kullanıyordu diğer adaylara ise bu imkan tanınmıyordu. Bu da seçimlerin
meşruiyetine gölge düşürüyordu.
Bunları o zaman, yani 24
Haziran öncesinde ve gecesi haykırmak gerekirken şimdi dillendirmenin bir
anlamı yok artık.
Sadece seçimlerle ilgili
değil bu geç kalma,çelişki dış politika konusunda da aynı şey yapılıyor.
Örneğin Suriye olayları
sırasında iktidarın yanlış politikası bile desteklendi. Suriye’de yönetime karşı Amerika Birleşik Devletleri’nin ve
yandaşlarının tahrikiyle ve desteği ile harekete geçen terörist gruplar AKP
iktidarı tarafından da desteklenirken, Cumhuriyet Halk Partisi’nin dış
ilişkilerden sorumlu büyükelçi sıfatını taşıyan Genel başkan Yardımcısı “iktidarın
Suriye Politikasını” destekliyoruz demişti.
Bu yapılırken herhalde
Amerika Birleşik Devletleri ile ters düşmemek düşüncesi etken olmuştu.
Amerika Birleşik
Devletleri her zaman demokrasi getireceğiz yalanı ile ülkelerin içişlerine
müdahale eder. Cumhuriyet Halk Partisi yönetimi bu gerçeği o zaman görememiştir.
Kılıçdaroğlu’na kadar Cumhuriyet
Halk Partisi, dış politikada kararlarını hiçbir zaman dış baskılara boyun
eğerek ya da başkaları ne der diye düşünerek almamıştır.
AKP İktidarının baştan
beri yanlış olan Suriye Politikasının temeli Amerika Birleşik Devletlerinin
güdümünde Beşar Esad’ın devrilmesi ve
Suriye’de rejimin değişmesi idi. Aynı
Cumhuriyet Halk Partisi o gün söylemesi gereken doğruyu bugün söyleyip, iktidara
Saddam’ la anlaşın diyebiliyor.
Siyaset tutarlı olmayı
gerektirir, büyük parti olmak için de “ topluma” güven vermek gerekir. Güven ise,
zamanında tutarlı söylemlerle ve olur.
Dünyanın en deneyimli
siyasi partilerinden birisi olan Cumhuriyet Halk Partisi olaylar karşısında
verdiği tepkilerde tutarlı olmak zorundadır.
Tutarlılık topluma güven
verir. Siyasette güven çok önemli bir unsurdur.
Siyasetçi tutarlı
davranabilmek için, olaylara tepki
verirken, kendi doğrularını dile getirip halka anlatır, bir şey yanlışsa o
yanlışa karşı tutum almak zorundadır.
Bu gün bir çok milletvekili
hapishanelerdedir. Bunun sebebi Cumhuriyet Halk Partisinin tutarsızlığıdır.
AKP’nin getirdiği “bir
defaya mahsus olmak üzere tüm dokunulmazlıkların bir toptan kaldırılması” yönündeki anayasa değişikliğine
“Bu anayasa’ya aykırı ama bir kereye mahsus
oy vereceğiz” sözü ve tavrı toplumda güvensizlik yaratıyor.
Bu sözün rahmetli Turgut
Özal’ın “Anayasayı bir kere delmekten bir şey çıkmaz” lafından farklı değildir.