Bunca olan bitene, seçim
başarısızlıklarına rağmen, CHP
yönetiminin etkisiz politika yapma anlayış ve yöntemlerinde bir değişiklik
olmadığı görülüyor.
Üst üste dokuz seçim kaybeden Genel
başkanın ve dolayısıyla partinin başarısızlığı artık tartışma konusu bile
yapılmıyor.
Politika sadece seçim döneminde ve seçim
kazanmak için yapılmaz. Politika, iktidar olma çabasının yanında muhalefetteyken
de ülkeyi yönetenlerin yanlış karar ve
uygulamalarına engel olmak için yapılan ve süreklilik gösteren bir uğraştır.
Siyasi partilerin başarısı bu alanda gösterdikleri performans ile de ölçülür.
Örnek mi istiyorsunuz işte örnek 1 Mart Tezkeresi’nin
TBMM’de reddinde CHP’nin gösterdiği ve
başarılı olan çabası.
Şimdiki CHP yönetiminin muhalefet
yapmaktaki notu da maalesef çok zayıf...
Tayyip Erdoğan ve AKP’nin yıllardır
uyguladikları yanlış ekonomi, tarım, eğitim politikalarının hiçbirisine,
laikliğin rafa kaldırılmasına, Balyoz gibi uydurma davalarla TSK'nın canına
okunmasına, bütün askeri okulların kapatılmasına, ulusal bayramların
etkisizleştirilmesi yeltenmelerine, yaygın yolsuzluklara, kamu varlıklarının
peşkeş çekilmesine, EN SON OLARAK DA DEVLETİN AİLE ŞİRKETİ GİBİ YÖNETİLMESİNE
ve vahim dış siyaset hatalarına, devlete
cemaatçilerin doldurulmasına engel olamadı. Halkı bilinçlendirecek
eylemler yapmadı. Sadece laf üretti. Hatta, laikliği törpüleyen, eğitimi
tarikatların emrine vererek bilim ve akıldan uzaklaştıran uygulamalar karşısında
yüksek sesle laf ettikleri bile duyulmadı.
Partinin etkisizliği o kadar kanıksandı
ki, CHP'nin belli bir konuda ne söyleyeceği, ne yapacağı artık ne içeride ne de dışarıda merak edilmiyor.
Yukarıda sayılan bütün konular hakkında
partinin etkisizliği hakkında örnek
vermek mümkün. Örnek olarak CHP
yönetiminin Suriye konusunda baştan itibaren izlediği çelişkili, tutarsız,
öngörüsüz, Türkiye'nin çıkarları ile uyuşmayan tutumuna bakalım...
Kemal Kılıçdaroğlu emperyalist güçlerin
2011'de Libya'ya saldırısına arka çıktı. Bunun, Suriye'ye yapılacak saldırının
öncüsü olacağını ve böyle bir müdahalenin Türkiye'nin güvenliğini tehdit
edeceğini görmedi, göremedi. Hem de bir diplomat olan yardımcısı, Kasım 2011'de
"Esad'ın gitmesi hedeftir ve bu hedefe CHP katılmaktadır" diyerek
AKP'nin Suriye politikasını genel olarak destekledi. Kılıçdaroğlu PYD/YPG'nin
terörist olmadığını, bu çetelerin "vatanını kurtarmak için oluşturulmuş
örgüt" tanımını yaptı. Zannedersiniz ki bu örgütler Anadolu ve Rumeli
Müdafayı hukuk cemiyeti. Kobani'nin (Ayn
Al Arab) İŞİD'den Türkiye'nin yardımı ile kurtarılarak -Şam yönetimine değil-
PYD/YPG'ye teslim edilmesine onay verdi. Birkaç yıl sonra bu kez bu örgütlerin
terörist olduğunu bildirdi. Doğrudan Esad'ı hedef alan ağır eleştiriler yaptı.
Ama şimdi, Şam yönetimi ile görüşülmesini öneriyor. CHP yönetimi, milyonlarca
sığınmacı Türkiye'ye akarken, bunun uzun vadede yaratabileceği çok yönlü tehlikeler hakkında halkı bilinçlendirmek
için parmağını bile kıpırdatmadı. Bu liste daha çok uzatılabilinir.
Bütün bunları, CHP genel başkan
yardımcısının Tahran zirvesi sonrası 8 eylül 2018 günü yaptığı yazılı
açıklamayı okuyunca hatırladım.
Açıklama, İdlib sorununu, sanki tek başına
ve aniden ortaya çıkmış gibi, bağlamından ayırarak ele almış. Yıllar içinde
yapılan ve Türkiye'yi şimdi içinde bulunduğu açmaza
sürükleyen zincirleme hatalar hakkında bir kelime dahi bir eleştiri getirilmemiş.
Çelişkiler içinde, bir yandan ABD'ne çiçek atılırken, diğer yandan, Şam
yönetimi ile temas edilmesi önerilmiş. Ama buna karşılık, tam da AKP'nin ve
ABD'nin istediği gibi, Şam yönetiminin İdlib'i teröristlerden temizlemek için
yapacağı operasyona karşı çıkılmış, statükonun devamı savunulmuş. Tahran sonuç
bildirisinde PYD/YPG'nin terörist olarak yine nitelenmemiş olmasına dikkat
çekilmemiş. Gerçeklerden uzak öneriler yapılmış. O zamanki ve şimdiki koşullar
arasında hiçbir benzerlik olmamasına karşın, 1998 Adana Mutabakatı ruhuna
dönülmesi tavsiye edilmiş.
Velhasıl, her zaman yaptıkları gibi,
dostların alış verişte görmesinin amaçlandığı şuradan da belli ki, kapsamlı bir
basın toplantısı yapmaktan kaçınılarak, bu çok önemli konu bir yazılı açıklama
ile savuşturulmuş.
Hal böyle olunca, medya, yapılan bu yazılı
açıklamayı haklı olarak neredeyse hiç görmemiş. Şimdi diyebilirler ki, "ne
yapalım, medya tamamen yandaş, bize yer vermiyor".
Nerede ise kırk yıllık bir basın avukatı
olarak CHP yönetimine hatırlatmak isterim
ki; En yandaş medyanın bile görmezden gelemeyeceği ağırlık ve içerikte eylemli
politikalar üretemiyorsanız, açıklamalar yapamıyorsanız, medyanın
ilgisizliği konusunda kabahati önce kendinizde aramanızda yarar var.
Ne var ki, yıllar içindeki çelişkili tutum
ve açıklamalarından sonra bu yönetim görevde kaldığı müddetçe nasıl tutarlı bir pozisyon alacak, o da ayrı
bir mesele!