Hani bir söz vardır “Bulunduğu coğrafya
ülkelerin kaderidir” diye sanki Türkiye ve Ortadoğu ülkeleri ya da daha geniş
anlatmak gerekirse petrol ve doğalgaz rezervlerine sahip ülkeler
için söylenmiş gibi.
Bu coğrafyadaki ülkelerin rejimleri Amerika
Birleşik Devletlerini ilgilendirmez, onu ilgilendiren rejimlerin ona hizmet
edip etmedikleridir.
Eğer bir ülkenin yönetimi Amerika’nın çıkarlarına çomak
sokmuyorsa, onun demokratik bir yönetime sahip olup olmadığı Amerika’yı çok
ilgilendirmez.
Örneğin Suudi Arabistan, Katar, Kuweyt,
Birleşik Arap Emirlikleri çok mu demokratik ülkelerdir.Elbette hayır, ama o
yönetimler Amerika Birleşik Devletlerini
hiç rahatsız etmezler. Bu nedenledir ki o ülkelerde rejim demokratik midir,
değil midir, Amerika Birleşik Devletlerini hiç ilgilendirmez.
Amerika’yı rahatsız eden kendisini zaman
zaman da olsa huzursuz eden demokrasiyi yaşatmaya çalışan kadrolar ve
partilerdir. Bu nedenledir ki bu tür kadroların ve partilerin var olduğu
ülkelerde, o ülkenin içinde maaşa bağladığı liboş uşakları sayesinde
Amerika’nın en önemli silahı “demokrasi yalanı” gündeme getirilir.
Türkiye’de de böyle olmuştur. Eski CIA
Türkiye Şefi Paul Bernard Henze’nin Beyaz Saraya verdiği raporda “Bu
Cumhuriyet’te biz Amerika’nın çıkarlarını harekete geçirmekte zorlanıyoruz.
Onun için tek adam rejimine Türkiye gitmelidir” diye yazmış ve bu uygulamaya
konulmuştur.
Buna ulaşabilmek, önlerindeki en büyük
engeli ortadan kaldırmak için ilk defa Cumhuriyet Halk Partisinde bir operasyon
yapıldı ve partiye “laiklik söylemi oy getirmiyor, karşı taraftan oy almak için
ona göre davranmak gerekir” diyen bir zihniyet egemen kılındı.
Laiklik, Atatürk devrimlerinin en
önemlilerinden biri ve demokrasinin olmazsa olmazıdır.
Laik, demokratik bir ülkede tek adam
rejimini kurmak mümkün olmadığından, önce laiklik törpülendi ve arkasından da
tek adam rejimi yetmez ama evetçi
liboşların fikri katkılarıyla, Yüksek Seçim Kurulu’nun da seçim hilelerinin
önünü açan tam kanunsuz kararlarıyla ve de bütün bunlara sessiz kalan muhalefet
sayesinde kuruldu.
Tek adam rejimini kurmak isteyenler, kurma
çabası içinde olanlar zaman zaman hatta çoğu zaman, aynen Türkiye’de olduğu
gibi, demokratik yöntemlerle de iktidara gelmiş olabilirler.
Tek adam rejimlerinde yasama yürütme ve en
önemlisi de yargı “TEK ADAM’A” bağlanır. Aynen bugün Türkiye’de olduğu gibi.
Tek adam rejiminde “TEK ADAM” her şeyi
yapar, kendisini bir yere atar, atamayı onaylar.
Aslan muhalefette bu olanları saygılı bir
sinema seyircisi adabıyla sessizce seyreder.
Bundan hiç rahatsız olmazlar.
Batılı siyasal sistemlerde, insan haklarına
saygı ve çoğulculuk vaz geçilmezdir. Bu iki kavram batılı uygar ülkelerin
temellerini oluşturur.
Bizim gibi “tek adam” rejimlerinin egemen
olduğu ülkelerde insan haklarından ve
çoğulculuktan söz edilemez.
İnsanlar düşüncelerinden dolayı ya da
haklarını aradıkları için hapsolunabilirler.
Toplantı ve gösteri hakkı tam bir ifade
özgürlüğüdür. Üçüncü havaalanı alanı inşaatında, 6 aydır maaşını alamayan, insan
sağlığına aykırı koşullarda yaşamak istemeyen işçilerin bu en masum, en insani
isteklerini dile getirdikleri anayasanın güvencesi altındaki gösteri hakları
bile en şedit şekilde bastırılıyor. İşte Amerika Birleşik Devletlerinin Türkiye
için layık gördüğü, arzu ettiği tek adam
rejimi kurulmuştur. Bakmayın siz öyle zaman zaman “Eyy Amerika Eyy Trump”
naralarına o toplumun yüzde ellisini
teşkil eden az eğitimli kitleyi uyutmaya yöneliktir.