Son zamanlarda AKP Genel Başkanı Tayyip
Erdoğan’ın ve AKP li yöneticilerin dilinden düşmeyen bir deyim var “Milli ve yerli”.
Bir sözü söylemek önemli, ama daha da
önemlisi söz ile davranışların uyumlu olması.
Söylediğinin tersini yapıyorsan, o sözü
söyleyen nezdinde değeride anlamı da yoktur. Dinleyen içinde itibarı yoktur.
Hergün televizyonlarda haber saatlerinde
onlarca kez “Milli ve Yerli Sözleri tekrarlanıyor. Başkaları suçlanıyor.
Onların söylediğinin aksini söyleyen ya da
onların yanlışlarını dile getiren herkes “milli ve yerli” olmamakla suçlandı. Örneğin Suriye’de
yaşananların sorumlusu senin yanlış dış politikandır derseniz “ milli ve yerli”
değilsiniz deniyor.
Ama milli ve yerli olmamanın kıstası nedir,
açıklanmıyor.
Aslında “milli ve yerli” olmanın
kıstaslarını 6 Şubat 2018 günü partisinin grup toplantısında yaptığı veciz(!)
konuşmasında aynen şöyle söyleyerek “ … Biz, millet-i İbrahim’den geliyoruz.
Sen Cumhuriyet dediğin zaman, daha dur bakalım ya, neredesin! Bak, taa millet-i
İbrahim. Osmanlı, milletimizin tarih boyunca kazandığı tüm gücün ve birikimin
zirvesini oluşturan bir devletti. Bizim millet tanımımız özünü İslam’ın millet
anlayışından alır. …. Mesela, pek çok farklı dinden ve kökenden gelen insanı
çatısı altında toplayan Osmanlı, bunların milliyetlerini dinlerine göre tasnif
etmiştir. Osmanlı böyle bir imparatorluk. Müslümanlar bir millet, Hristiyanlar
bir millet, Yahudiler bir millettir. Etnik bakımdan zaman zaman çok küçük
karışmalar olsa da, tarihimizin ve coğrafyamızın gerçekliğine en uygun tanım
budur...". diyerek, milli olmanın kıstaslarını açıklamış oldu. Bu tanım milletimi ? Ümmetimi tanımlıyor
acaba
Bu konuşma Recep Tayyip Erdoğan’ın
Cumhuriyet’in “tasada, kıvançta, hak ve ödevlerde birlik ve eşitlik (ülküde
birlik)” olarak tanımlanabilecek herhangi
bir etnik, dinsel veya mezhepsel vurgulardan uzak “Türk Milleti” tanımı
yok sayılıyor. Öyle olunca Atatürk’ün belirlediği ve keza Anayasa’da ifadesini
bulan milliyetçilik anlayışı reddediliyor.
Cumhuriyetin temelini oluşturan ve
milletimizi diğer Müslüman toplumlardan ayrı tutan “ulus devlet” yok sayılıyor. Cumhuriyet
alaya alınıyor. Bu çarpık zihniyeti bir AKP Milletvekili de Cumhuriyeti
“doksan yıllık” parantez olarak tanımlayarak yansıtmıştı.
Tayyip Bey’in konuşmasında, Millet (ulus) ve
milliyet kavramları din üzerinden, Müslüman Milleti, Hıristiyan Milleti, Yahudi
Milleti olarak yani din üzerinden
tanımlanıyor. Bunun anlamı “Ümmetcilik”
anlayışının Anayasamızda yer alan, millet anlayışın yerine geçmesidir.
Böylece “biz her türlü milliyetçiliği
ayaklar altına aldık” söylemine açıklık getirilmiş de olunuyor.
Bu söylemle Anayasanın başlangıç bölümündeki
“ dinin devlet işlerine ve politikaya kesinlikle karıştırılamayacağı” hükmü ve devletin “laiklik” ilkesi, yani Anayasa ihlal ediliyor.
Tayyip Erdoğan’ın kafasındaki Millilik anlayışı
Anayasa’ya ve Türkiye Cumhuriyeti’ne bağlılık olarak değil, ümmete mensup olmak olarak anlaşılıyor.
Türk halkına yani hepimize açıkça, siz
tasada kıvançta bir olan Türk Milleti değilsiniz, İslam Ümmetinin parçasınız
diyor.
Tayyip Beyin
bu söylemleri bir Osmanlı özleminden kaynaklanıyorsa ki;Suriye’nin
içişlerine müdahalemiz bu özlemden kaynaklandığı için oldu.Tayyip Bey’e Barış
Doster’in şu sözünü hatırlatmak lazım “Osmanlı’nın
yıkılmasına üzülmeyenin kalbi, bugün Osmanlıyı diriltmeye çalışanların aklı
yoktur”.
Tayyip Erdoğan bu söylemiyle, bizler gibi
ümmet fikrini reddedenlerin Müslümanlığımızı da tartışılır hale getiriyor.
Atatürk’e saldırılması, “T.C” ibaresinin ve
andımızın kaldırılması, harf devrimine tepki, gösterilmesi, Lozan’ının
karalanması, toplumun Araplaştırılması, kamu kurumu niteliğindeki meslek
kuruluşlarının isimlerinin başındaki “Türk” ve “Türkiye” sözcüklerinin kaldırılması,
birbirinden bağımsız olaylar olarak değil, Tayyip Erdoğan ve AKP iktidarının
Türkiye Cumhuriyetine bakışı çerçevesinde görmek gerekiyor.
Anayasadaki Türk Milleti tanımı reddedilerek
Anayasa ihlal ediliyor, ama necip
Türk Milleti seyrediyor, Anayasayı korumakla görevli yargı kurumları sindirildiği için sessiz,
üniversiteler ortada yok, STK lar güçsüz, bir iki istisna hariç medya teslim
olmuş vaziyette, siyaset zaten etkisiz.
Olayın vahametinin bile farkında
değiller.Hamaset ile işi idare ediyorlar.