Cumhuriyet Halk Partisi’nin 36. Olağan
kurultay’ına parti yönetimi tarafından tespit edilen “Adalet ve Cesaret” teması yanlıştı.
Bu iki kavramı herkes kullanabilir ama
Cumhuriyet Halk Partisi’nin şuandaki yöneticileri kullanamaz,
kullanmamalıdırlar. Zira bu iki kelime de onların ağzına yakışmamaktadır.
Kurtuluş savaşı sırasında kan ve göz yaşı
içinde Müdafayı Hukuk dernekleri tarafından kurulan Cumhuriyet Halk Partisi’nin
genlerinde zaten cesaret vardır.
Partinin genlerinde var olan “cesaret” şimdiki parti yöneticilerinde
yok. Milletin hukuku, Yüksek Seçim Kurulu tarafından, kanunun açık hükmüne
rağmen çiğnenirken verilen karara Yüksek
Seçim Kurulu’nun kapısına giderek tepki göstermeyenlerin, bu kurultayının temasında “Cesaret”
kullanmaları komik olmuştur. Bu davranış
Cumhuriyet Halk Partisine oy veren milyonlarca insanı değil, sadece kendilerini kandırmaya yarar.
Siyasi iktidardan korkup, o gün milyonlarca
insanı Yüksek Seçim Kurulu’nun önüne yığıp, milletin hukukuna sahip çıkamayanların bugün cesaretten söz etmek
hakları yoktur. Bir ilim adamı dostumun söylediği gibi “ Sessiz, tepkisiz, siyasetsiz olunca
cesaret neye yarar..”
Bu
olsa olsa göz boyamak olur.
Bu kurultay için
kullanılan “Adalet” sözcüğü de “Cesaret” gibi Kurultaya hiç
yakışmamıştır.
Ankara’dan İstanbul’a doğru yapılan 430 Km
lik yürüyüşün perde arkasını bilmeyenlere bu yürüyüş çok anlamlı, çok görkemli
gelebilir.
Türkiye’de adalet aranacak yer İstanbul değil Ankara’dır. Ama o yanlış kabul edilebilinir.
Toplu dokunulmazlık kaldırmak çok yanlış
olmuştur. Hakim teminatının yok olduğu bir ülkede, milletvekillerini hak, hukuk
tanımayan, toplumu “biz ve ötekiler” diye ayıran bir iktidarın insafına terk
etmek, aymazlıkların en büyüğüdür. Bu aymazlığı yaptıktan sonra “hak, hukuk, adalet” diye yürümek insanı
ancak güldürür.
Kurultay salonunda bu partinin kurucusu
Atatürk’ün bir tek o da küçük boy resmi vardı. Enis Berberoğlu’nun resmi bile
ondan büyüktü.
Bu bir hata değil, bilerek ve isteyerek
yapılmış bir davranıştı. Bu davranış da Enis Berberoğlu’ndan bir anlamda
yapılan, toplu dokunulmazlık yanlışından
dolayı özür dilemek ve aynı zamanda Atatürk’e sempatiyle bakmayan bazı
çevrelere sempatik görünme çabası olduğuna inanıyorum.
Elinizi vicdanınıza koyun, Türk Silahlı
Kuvvetlerinin dolayısıyla Devletin mahremi
kozmik odaya girilmesinde bile bir
sakınca görmeyen bir siyasi iktidarın
insafına milletvekilinin özgürlüğü nasıl
teslim edilir.
Şimdi bu yanlışınız yüzünüze vurulduğu zaman “biz konuyu
milletvekillerimizin özgür iradesine bıraktık” sözü inandırıcı olmadığı gibi
öngörüsüzlüğü de gösteriyor.
Konuşmanız da çelişkiler de vardı.Örneğin
iktidarın Suriye’de süratle Esad ile ilişkiye girmesi gerektiğini söylediniz.
Sizin genel başkan yardımcınız değil “miydi,
“Biz de Esad’ın gitmesini istiyoruz” diyen?
Kurultayın her şeyi yanlış olduğu gibi
aldığınız oy da yanlış, 1130 delegenin imzasıyla aday oldunuz, 790 oy aldınız,
bu sizi hiç rahatsız etmiyor mu?
Bu size atılan imzaların baskıyla alındığını
göstermiyor mu?
Evvela içimizde adaleti sağlayacağız, ondan
sonra iktidarla adalet kavgası yapacağız.
Sayın Kılıçdaroğlu, en kısa zamanda bir
tüzük kurultayı toplayın ve bu iki yüzlülüğe, bu çirkinliğe bir son verin.
Delege baskı ve tehditle size imza veriyor
ama sandıkta oyunu diğer adaya atıyor, bu sizin genel başkanlığınız döneminde
de ilk defa da olmuyor.Bu tam bir riyakarlıktır. Cumhuriyet Halk Partisine hiç
yakışmıyor.
Bu size güvensizliğin işaretidir. Aslında Muharrem
İnce konuşmasında, salonu heyecanlandırdı ama o da yeni hiçbir şey söylemedi.
Ya Atatürk’ten alıntı yaptı ya da Ecevit’in
slagonlarını tekrarladı. Yeni olarak bir tek muktediri, haklı ve doğru bir
şekilde “cahil” diye nitelemesiydi.
Bu niteleme bizler için bilindik bir şeydi
ama bir Cumhuriyet Halk Partili yetkili tarafından ilk defa dile getiriliyordu.
Artık yeni ve devrimci söylemlerde bulunma
zamanı, söyleyemezsek yok olup gideriz, onun için yeni bir şey söylemek zorundayız. Nasıl kimsesizlerin kimsesi olacağımızı,
devletçiliğimizi ve devrimciliğimizi bu çağa uygun bir şekilde anlatmak
zorundayız.