Başka kentlerde de var mı bilmiyorum? Ama
Ankara’nın bilbordları Cumhurbaşkanı’nın belli ki, kendi hatalı dış politika
uygulamalarından dolayı içine sürüklendiğimiz Suriye bataklığındaki gelişmeleri
kasteden, şu sözler ile dolu: Bu mücadele, devletimiz ve milletimiz için beka
mücadelesidir.
Türk Dil Kurumu’nun sözlüğüne göre, “beka” kalıcılık, ölmezlik anlamına geliyor. Bu nedenle Afrin operasyonu
için herkes bu sözcüğü kullanıyor.
Suriye Bataklığına sürüklendiğimiz için
bugün yaşadıklarımız, ülkemiz için bir ölüm kalım mücadelesi ise bunun
sorumluları kimlerdir.
Kimler istediği için biz bu bataklığa
girdik, bunun hesabını kimler verecek. Bu bir beka sorunu ise kendisini
Başbakan zanneden adamım halkın önüne çıkıp soğuk soğuk espiriler yapıp sonrada
gülmesi yakışıyor mu?
Olay espiri konusu yapılacak kadar hafif bir
konuysa, o zaman da “beka sorunu” olmaz.
Recep Tayyip Erdoğan yönetimindeki Türkiye,
Türk dış politikasının temel prensiplerinden olan bölge ülkeleri arasındaki
sorunlarda taraf olmama, onların içişlerine karışmama politikasından vaz
geçerek, Yeni Osmanlıcılık yapmaya başlamıştır.
Ciddi
tarihçiler " Osmanlı Devleti'nin dağılmasına üzülmeyenin kalbi, Osmanlı
Devleti'ni yeniden diriltmeye çalışanın aklı yoktur" derler.
Bugün
yaşadığımız sorunların temelinde Recep Tayyip Erdoğan döneminde uygulanan
Ortadoğu politikası yatmaktadır.
Irak’ın
kuzey’inde kurulan Kürt Özerk bölgesi Türkiye için büyük bir tehlikeydi ama biz
Türkiye bu tehlikeyi göremedi Özerk Kürt Yönetimi ile Bağdat yönetimine rağmen
ilişkiye girdi.
Bu nedenle
Amerika Birleşik Devletlerinde bir çok uzman, Türkiye’nin Irak’ın kuzeyinden
sonra Suriye’nin kuzeyinde de Kürt özerk
bölgesine alışması gerektiğini söylüyorlar.
Recep Tayyip
Erdoğan yönetiminin uyguladığı dış politika yanlışlığı biz Suriye Bataklığı’na
sürükledi.
Ama bu
elbette Türkiye’nin varlık yokluk, yani beka sorunu olamaz.
Televizyonlarda
boy gösteren KADROLU yorumcular, Recep Tayyip Erdoğan ve yandaşlarına hoş görünmek için bu “beka” söylemini dile
getirebilirler, bu kendilerinin bileceği iştir.
Ancak,
Cumhurbaşkanı’nın başında olduğu devletin ve milletin“bitebileceğini”
söylemeye, halkı karamsarlığa itmeye hakkı olabilir mi? Tersini yapması, ne olursa olsun Türkiye’nin
ve Türk milletinin sonsuza kadar kalıcı olacağını anlatması, halka güven
vermesi gerekmiyor mu?
Tabii
Cumhurbaşkanı 22′inci muhtarlar
toplantısında . “‘Tayyip Erdoğan gitsin demek', ‘Bizim tüm siyasetimizi, tüm
çalışmalarımızı, üzerine bina ettiğimiz milletimizin, bayrağımızın,
vatanımızın, devletimizin tek olması anlayışı yıkılsın' demektir” diyerek ‘ben
gidersem, devlet yıkılır’ demek istemişti.
Recep bey bunu söylerken, silah arkadaşlarıyla Türkiye Cumhuriyeti’ni bizzat kuran o büyük
adam bile Türkiye Cumhuriyeti’ni kendi varlığına bağlamamıştır. Hatta “Benim naciz vücudum elbet bir gün toprak
olacaktır, fakat Türkiye Cumhuriyeti ilel ebet payidar (kalıcı) olacaktır.” Sözlerindeki
tevazua ve millete olan güven ifade eden anlayışına bakın. Bir de şimdilerde
getirildiğimiz anlayışa bakın. Yani özellikle Recep Tayyip Erdoğan ve onların
“mücadelesi”(!) olmaz ise, devlet ve millet olmayacakmış.
Mücadeleyi yapan millettir. Şahıslar değil. O büyük millet olmaz ise sen
hiçbir şey yapamazsın.
Bu millete bundan daha büyük hakaret olabilir mi?