Türkiye, dünyanın en
azılı Türk ve Cumhuriyet düşmanı Suudiler ve onların kuyruğu olan Katar ile
“Ortak düşmana” yani İran’a karşı askeri işbirliği yapıyor.
Türkiye’de bir iki
cılız istisna dışında kimsenin pek sesi çıkmadı.
Bu işbirliğini kim
istiyor?
Elbette ki ABD
istiyor.
Bağımsızlık ve
egemenlik, müttefiklere karşı da korunmalıdır. Bunun anlamı özellikle büyük güç
sahibi olan müttefiklerin, ülke yönetiminde ağırlık sahibi olacak, politika
oluşturacak bir duruma getirilmemeleridir.
1639 Kasr-ı Şirin
antlaşmasından bu yana İran’la aramızda çatışma yaşanmamıştır.
Sırf müttefikimiz ABD
istiyor diye, dört yüz yılı aşkın bir süredir, barış içinde yaşadığımız bir
ülkeye hasmane bir tutum takınmaya hiç lüzum yoktu.
TBMM ve hükümeti
kendi emrinde gören Recep Tayyip Erdoğan, Dünya’ya da Türkiye de tek karar
alıcı olduğunu ilan edercesine “Irak’da
yaptığım hatayı, Suriye’de yapmam” diyor, yani gerekirse Suriye’ye askeri
müdahalede bulunur, İran ve Rusya ile çatışmayı göze alırım demeye getiriyor.
Suriye’den,
Türkiye’ye yönelik askeri bir saldırı
gelmeden ya da BM kararı olmadan
Suriye’ye askeri bir müdahalede bulunulamaz.
Suriye’deki Rus ve
İran askeri varlığı, Türkiye’nin Ortadoğu politikasında ulusal çıkarlarını ihmal
edip, ABD’nin kuyruğuna takılarak yürüttüğü yanlış dış politikanın sonucudur.
2014 Ekim’inde sırf
ABD istiyor diye, uluslar arası hukuka aykırı bir şekilde, aramızda ilan
edilmiş bir harp veya BM kararı yokken, Suriye’nin toprak bütünlüğüne kast
ederek, Ayn El Arab’ı İŞİD’den alması
için, PYD/YPG’ye destek amacıyla, Peşmerge’nin ülkemiz üzerinden Suriye
topraklarına geçmesine izin veren Tayyip Erdoğan ve AKP hükümeti değil miydi?
Tayyip Bey’in şimdi
PYD’yi terörist ilan etmesini de kimse ciddiye almayacaktır.Bunu bir iç
politika çıkışı diye yorumlayacaklardır.
Bugün yaşadığımız, AB
ile milli onurumuzu rencide edecek şekilde yürütülen Suriyeli sığınmacılar
konusundaki pazarlıklar da, Tayyip Erdoğan’ın ABD’nin kuyruğuna takılarak
yürüttüğü yanlış dış politikanın sonucudur.
Bütün bunlar olup
biterken muhalefetin sesi çıkıyor mu?
PKK ağzıyla
konuşmaktan başka hiçbir şey yapmıyorlar.
Nasıl yapsınlar,
uluslar arası hukuka aykırı olarak Ayn El Arab’a, onu da Kürtlere hoş görünmek
için Kobani olarak söyleyip, oraya asker gönderelim diyen bir muhalefet, bütün
bu dış politikada yaşanan olumsuzluklara nasıl tepki verecek ki, ya ABD ve AB
kızar da, Türkiye için muhalefeti kendisine ortak seçmezse, bunca yaranma
çabaları boşa mı gitsin?
Muhalefet olarak, ABD
ve AB’yi kızdırmamak için bütün bu yaşananlara sessiz kalındı, bari Genel
Başkan Yardımcısına yapılan çirkin, insanlık dışı saldırıya, bu ülkeye laikliği
getirmiş bir parti olarak tepki verilseydi.
Mümkün mü öyle bir
tepki vermeleri.
Tepkisizliğin nedeni
kendileridir. Milletvekilleri yetenekleriyle ve başarıları ile değil, dini ve
etnik aidiyetleriyle topluma sunulduğu için, bu yapılan çirkinliğe de mecburen
sessiz kaldılar.
Türkiye’nin bugün
yaşadığı olumsuzlukların temel nedeni, iktidarı ile muhalefetiyle, hiçbir
derinliği ve ufkun ötesini görme yeteneği olmayan siyasi aktörlerin eline
kalmasıdır.
Bravo Amerika, bir
dönem sadece iktidarı dizayn ettin, yetmediğini gördün, hatandan dönerek şimdi muhalefeti de dizayn
edip dikensiz gül bahçesi yarattın.