Gecikmiş,
geciktirilmiş bir olağan kurultay’a giderken CHP’yi doğru tahlil etmek
gerekiyor.
CHP’nin Kılıçdaroğlu
yönetimine kadar, ülkede ve Dünya’da, TBMM de
sahip olduğu sandalye sayısından, seçimlerde aldığı oy oranından çok daha fazla bir ağırlığı, saygınlığı vardı.
Önemli siyasal
gelişmeler karşısında CHP’nin ne düşündüğü, ne söyleyeceği dikkatle izlenirdi.
Kılıçdaroğlu’nun
partiye tek başına egemen olmasından sonra, yapılan CHP geleneği ile taban
tabana zıt davranışlar, çelişkili tutum ve söylemler, geniş kitleleri CHP’den
soğuturken, Türkiye’deki ve Dünyadaki saygınlığını, inanırlılığını yitirmesine
neden oldu.
7 Haziran ve 1 Kasım
seçimlerinde oyların sabit kalması kimseyi yanıltmasın. Bu oylar AKP’ye duyulan nefretin ve başka bir partiye oy vermeyi içine sindiremeyenlerin sandığa yansıyan kısmıdır.
2011 seçimlerinden
sonra bilerek ve isteyerek parti
değerlerinden uzaklaştırıldığı gibi tarihi geçmişi de inkâr edilmeye başlandı.
Hatalar bununla da
kalmadı, Cumhurbaşkanlığı seçiminden başlayarak siyasetin mantığına ve
aritmetiğine ters düşen yanlışlar yapıldı.
İki turlu
Cumhurbaşkanlığı seçiminde, bu sistemi uygulayan demokratik ülkelerde
yapılmayan, işin aritmetiğine aykırı bir şekilde, ilk turda “Çatı Adayı”
komedisi yaşandı.
Gösterilen aday, gerçekte
MHP’nin adayı olmasına rağmen bu parti tabanından gizlenerek, aday sanki
Kılıçdaroğlu’nun kendi adayıymışçasına tabana dikte ettirilmeye çalışıldı, ama
buna rağmen taban adaya sıcak bakmayınca da,
CHP’li seçmen aşağılanarak “tıpış tıpış sandığa gideceksiniz” dendi ve
istenilen sonuç elde edilemediği gibi Tayyip Erdoğan’ın karizmasının çizilme
şansı da, Kemal Kılıçdaroğlu’nun basiretsizliği yüzünden kaçırıldı.
7 Haziran 2015
seçimlerinde seçmen kendisi Tayyip Erdoğan’ın karizmasını çizdi, ama CHP bundan da faydalanamadı.
Bundan da faydalanamayacağı, seçmen tercihini doğru okunamadığı
7 Haziran seçimlerinde kendisi hiçbir başarı gösterememiş olmasına rağmen, sırf
AKP tek başına iktidarı kaybetti, HDP barajı aştı diye genel merkez önünde “demokrasi” şenlikleri
yapıldığında belli olmuştu.
Daha ilk günden
yolsuzlukların, hırsızlıkların hesabının sorulmayacağı “devri sabık
yaratmayacağız” söylemi ile ilan edilerek, AKP’yle koalisyon kurabilmek için CHP’ye
yakışmayan bir şekilde AKP’ye yaltaklanıldı.
AKP’nin oyununa gelip,
kendi ifadeleriyle “koalisyon görüşmeleri” yapılarak 35 gün boşa geçirildikten
sonra da, “Bize zaten koalisyon önerilmedi” denme pişkinliğini gösterildi.
Halbuki CHP daha
seçim akşamı, hırsızlıkların, yolsuzlukların hesabını sormaya geliyoruz diye bir
çıkış yapabilir, MHP ile HDP arasında bir katalizatör rolü oynayabilir, HDP’nin
terörle arasına mesafe koymasını isteyerek,
ön alabilirdi.
Ama maalesef bu da
becerilemedi.
1 Kasım seçimlerinde
MHP’den ve HDP’den kaçan oylardan CHP’ye kayış olmadı, tam aksine bu oylar
AKP’ye yöneldi.
Hatta AKP kendisinin
bile beklemediği bir oy oranına ulaştı.
Bu toplumda bölücüler
ve şeriatçıların toplamı bir arada yüzde on civarındadır.
Toplumun çok büyük
çoğunluğunun Cumhuriyetin temel değerleri ile Atatürk ve Türklükle hiçbir sorunu yoktur.
Nitekim bunun böyle
olduğu, NOBEL Kimya Ödülü’nü kazanan bilim adamımız Prof. Dr Aziz Sancar’ın
Atatürk’ten övgüyle bahis etmesinin, milliyetçi olduğunu söylemesinin toplumda yarattığı
olumlu tepkiden de bu anlaşılmaktadır.
O zaman “laikliği
vurgularsak”, “Atatürk”, dersek halk
bize oy vermez safsatası, CHP içine yerleştirilmiş, bölücülerin,”CHP kapatılsın
Vakıf haline getirilsin” diyen 10 Aralık hareketi mensuplarının, Sorosçuların
ve anti laiklerin, partiyi eritmeye
yönelik bilinçli söylemleridir.
CHP’nin tekrar çekim
merkezi haline gelebilmesi, eski saygın konumuna ulaşabilmesi için, içine kasıtlı olarak yerleştirilmiş
bölücülerin, Sorosçuların, 1O Aralık hareketi mensuplarının, anti laiklerin ve
Atatürk düşmanlarının partiden tasfiye edilmeleri gerekmektedir.
Yeni bir şeyler
söylemek, yapmak, Atatürk’ün resmini duvardan indirmekle, hoppalıkla,
bölücülerin kuyruğuna takılmakla olmaz, ilericilikle olur.
Ancak böyle olursa uçuruma
doğru sürüklenen Türkiye AKP’nin elinden alınabilinir. Sevgili Yılmaz Özdil’in
yazdığı gibi “CHP’yi geri almadan
Türkiye’yi geri alabilmek mümkün değildir” Kurultay’a giderken bunu iyi düşünmek gerekiyor.