Türkiye günlerdir Şişli
Belediyesinde yaşanan rezaletle
çalkalanıyor. Yaşanan rezalet, kifayetsiz
muhteris sözde Başbakanın bile ağzında.
CHP’de benim hatırladığım böyle bir rezalet hiç yaşanmamıştır.
Ortaya çıkan durum Ceza Kanununu ilgilendiren bir olaydır.
Hayri İnönü, kendisinden mafya vari yöntemlerle, tehditle bir
istifa mektubu alındığını söylüyor.
Bu istifa mektubu, olayların
içinde olmayan İhsan Özkes isimli milletvekilinin cebinden çıkıyor.
Şimdi araştırılması ve ortaya
çıkartılması gereken husus, bu mektup İhsan Özkes isimli, Kılıçdaroğlu tarafından tarafları
barıştırmakla görevlendirilen Milletvekilinin eline nasıl geçmiş
olabileceğidir.
Tehditle Hayri İnönü’den alınan bu
mektup, ya doğrudan Sarıgül ya da
aracılar vasıtasıyla Kılıçdaroğlu’na ulaştırmış olmalıdır ki; kendisi
tarafından tarafları barıştırmakla görevlendirilen İhsan Özkes’in eline geçebilsin.
Zira İhsan Özkes, Kılıçdaroğlu
tarafından Sarıgül ve Hayri İnönü’yü barıştırmakla görevlendirilinceye kadar Şişli
olayının hiçbir yerinde adı geçmiyordu.
Kılıçdaroğlu, bir kişinin elinden
mafya vari tehditle bir istifa mektubunun alınmasının TCK açısından suç teşkil
edeceğini bilmesi gerekir.
Hesap uzmanlığı, SSK Genel
Müdürlüğü ve sonunda Milletvekilliği ve CHP Genel Başkanı olmuş bir kimsenin
tehdit ve şantaj yapmanın suç olduğunu bilmediğini düşünmek mümkün değildir.
Gerek Hayri İnönü ve gerekse eşi,
çocuklarının öldürüleceklerini kemiklerini kimsenin bulamayacakları tehdidi
aldıklarını basına açıkladılar.
Olayın buraya kadar olan kısmı
İnönü ailesi ile Sarıgül arasındaki, Türk
Ceza Kanun 106. Maddesinde ifadesini
bulan tehdit suçunu oluşturan bir olay
gibi düşünülebilinir.
Ancak suç teşkil eden bir fiilin
işlendiğini öğrenen kişinin, bununla ilgili makamlara haberdar olduğu suçu bildirmek
görevi vardır.
“Suçu Bildirmeme” durumu Türk Ceza Kanunun
278. Maddesinde tarif edilmiş suçu oluşturur.
Kılıçdaroğlu, tehditle alındığı
ileri sürülen bu mektuptan haberdar olmuş ise; ki olayların seyri haberdar
olduğunu gösteriyor, haberdar olduğu andan itibaren bunun üstünü örtmeye
çalışması, yukarıda belirttiğimiz TCK’nın 278. Maddesindeki suçu oluşturur.
Bu yukarıda anlatmaya
çalıştıklarım, işin ceza hukuku tarafı, birde olayın siyasi boyutu var.
Ciddi bir Genel Başkanın yapması
gereken, partisi içinde böyle bir olayın varlığını duyduğu anda, parti içindeki hukukçulardan bir
komisyon kurarak işin araştırılmasını istemesidir.
Tedbir olarak da bu kişilerden
aklanıp gelmeleri istenmeliydi.
CHP tarihinde böyle olaylar
vardır.
Gaziantep Büyükşehir Belediye
Başkanı Celal Doğan’dan hakkındaki söylentilerle ilgili olarak“aklanıp gelmesi”
istenmiş, o da buna istifa ederek cevap vermişti.
Sarıgül’den de hakkındaki
iddialardan “aklanıp gelmesi” istenmiş, o bunu kabul etmediği için disiplin
kurulu tarafından partiden ihraç edilmişti.
Kılıçdaroğlu, ne hukuki ve ne de siyasi sorumluluğunun gereğini ya yerine getirmemiştir, ya da çeşitli
nedenlerle getirememiştir.
Bir parti Genel Başkanı, partisini
her türlü saldırıdan korumakla yükümlüdür.
Olayların akışından anlaşılıyor
ki, Şişli halkının iradesi ifsat edilmiştir.Bu Şişli Yerel Seçimlerinin
yenilenmesine kadar gider.
Eğer böyle bir olayla
karşılaşılırsa bunun sorumlusu Sadece Sarıgül ve Hayri İnönü müdür?
Bu yaşananların tek sorumlusu
Kemal Kılıçdaroğlu’dur. CHP’ye bu zilleti yaşatmaya kimsenin hakkı yoktur.
CHP tarihinde böyle bir rezalet
yaşanmadı.Kılıçdaroğlu bugün istifa
etmeyecekdirde ne gün istifa edecektir.
CHP’de bu yaşananlar, Baykal
döneminde yaşanmış olsaydı, şimdi CHP’deki olayları sessizce seyreden Merkez
Medya kıyameti koparırdı.
Olayları sessizlik içinde seyreden
CHP’liler ve Kılıçdaroğlu’nu eleştirmekten özenle kaçınan Merkez Medya bu
yaptıklarıyla AKP’nin ekmeğine yağ sürüyorlar.
Unutmayın ki; Türkiye’nin
kurtulması CHP’nin bu işgalden kurtulmasıyla mümkün olur, Kılıçdaroğlu kimseye
güven vermiyor, söylemleriyle de toplumda heyecan yaratmıyor.