Bu yazıyı kaleme alırken Strazburg’da
tarihi oturum henüz başlamamıştı.
Anladığım kadarı ile bazıları bu davanın
önemini kavrayamıyor, bu davayı Doğu Perincek’in ifade özgürlüğünün kavgası
olarak algılıyorlar.
Bu dava, salt bir ifade özgürlüğü davası
değildir, Sevr’i yırtıp atanlara duyulan
kin ve nefrete karşı verilen bir savaştır.
Bu davanın konusu, bir ulusun haksız bir
hukuki saldırı karşısında kendini hukuki yollardan savunma hakkının
sınırlanmasına, hatta ortadan kaldırılmasına karşı verilen bir hukuk
kavgasıdır.
Türkiye bugüne kadar bu sözde Ermeni
Soykırımı iddialarına karşı yıllarca sessiz kalarak, gerekli tepkiyi vermeyerek
bazılarının “şımarıkça”
davranmalarına sessiz kaldı.
Tarihi süreci 1915 den başlatanlara gerekli
cevaplar verilmediği için bundan rant elde eden bazı gazeteci televizyoncular
da bunlara çanak tuttu.
Bu ülkenin televizyonlarında “Türk kötü,
Türk katliamcı” demek, bir alışkanlık haline getirildi.
Şükrü Server Aya’nın yazdığı gibi
“Soykırım mızıkacıları, her vesilede, 1.5 milyon Ermeni’nin, sırf ‘Hristiyan oldukları için, şeytanca bir
planla yok edildiklerini iddia eder. Bazı Türk yazarlar da kolay şöhret ve
kazanç uğruna, her hangi bir akademik dayanak olmaksızın bu gibi söylemlere
arka çıkarak, amaçlarına kısa sürede var” dılar
Bu “Bremen Mızıkacıları” na, “soykırım
mızıkacılarına” gerçekleri çarpıtmak için her türlü imkân sağlandı. Yanlışlıkla
bunların arasına zaman zaman düşen aksi görüş sahibi insanlar da moderatör
dediğimiz kişiler tarafından engellendiler.
Siz hiç bu ülkede, sözde Ermeni
soykırımını dile getiren “sözde İnsan Hakları Savunucularından” 1821-1913
arasında Balkanlar’da kırıma, kıyama, zorunlu göçe zorlanmış insanlar hakkında
tek kelime söylediklerini duydunuz mu?
On iki ila on beş milyon arasında tahmin
edilen, bu insanların tek “suçlarının”
Müslüman ya da kendisini Türk olarak nitelemek olduğunu bilmiyorlar mı?
Tarihle yüzleşmek yanlısı olan bu “Sözde
İnsan Hakları Savunucuları” gerçekten insan hakları savunucusu olsalar, bunları
da dile getirmeleri gerekmez miydi?
Bu çağda, tarihten husumet çıkartmak
uygar olduğunu söyleyen insanlara elbette yakışmaz.
Türkiye’nin her büyük sorunu olduğunda,
örneğin Musul, Kerkük, Hatay meseleleriyle boğuşulduğu dönemlerde, dış
mihrakların teşvikiyle ayaklanmış insanların bugün bu coğrafyada yaşayan
çocuklarına düşmanlık mı besleyelim?
Sözde “Ermeni soykırımı ile yüzleşelim”
pankartının arkasında yürümeyi içlerine sindirenler, Balkanlarda kırıma, kıyama, zorunlu göçe zorlananlar hakkında
hiç tek kelime söylemeyi akıllarına
getirdiler mi?
Bugün bu sözde Ermeni soykırımı arkasına
sığınıp Sevr’i hortlatıp bu ülkeyi bölmek isteyenlerin davranışı Loyd George’un
deyimiyle “Modern haçlı seferlerini” hortlatmak çabasıdır.
Bizim dış politikamız elbette “Yurtta
sulh cihanda sulhtur.” Ama bu demek değildir ki, kan ve göz yaşı ile çizilmiş
bu hudutları, emperyalist batı istiyor, diye onların istediği şekilde tekrar çizelim.
Bu “soykırım mızıkacıları, “sözde insan
hakları savunucuları” daha çok yakın tarihte olduğu gibi, Batılı güçler, Orta
Doğudan istediğini elde ettiği anda, arkasına bakmadan, sizleri bir daha
kullanması gerektiği zamana kadar bırakıp gidecektir.
Bremen mızıkacılarının bulup ortaya
çıkartması gereken, Osmanlı Hükümeti’nin katliamıyla ilgili verdiği tek bir
resmi emirdir.Bu bir zorunluluktur
İstanbul’un işgalinde Osmanlı’nın bütün
arşivi işgal kuvvetlerinin elindeydi. Malta yargılaması sırasında ne Osmanlı
arşivlerinde ve ne de diğer ülkelerin arşivlerinde tek satır bir emir
bulamadılar.
Onun için bugün Strazburg’da görülen
dava sadece bu uğurda büyük kavga veren Doğu Perinçek’in ifade özgürlüğü davası
olmayıp, BİR EMPERYALİST YALANI, aynen Sevr’i yırtıp attığımız gibi yırtıp atma
kavgamızdır.