Haftalardır “Dersim” konuşuyoruz.
Türkiye’nin başka sorunu yok, sade bu konuşuluyor.
İktidar zaaflarını örtmek için ortaya bir
laf atıyor, hep beraber bunun üstüne atlıyoruz.
Bırakın bu konuyu artık, Türkiye’nin gerçek
gündemine dönün, AKP iktidarı Anayasayı ihlal ederek, bu ülkede resmen savaş
ilan edilmemiş bir ülkeye karşı, ABD istiyor diye, hasma ne tavır içinde asker
eğitiyor.
İşsizlik çift hanelere çıkmış, çoluk çocuk sokakta kaçakçıya hizmet ediyor,
bunlara bakın
Tabii Dersim’de konuşulsun, konuşulsun ama
insaflı olununsun, gündem saptırmak İçin değil, tarihi gerçekler ortaya çıksın
diye.
Kırk
bin kişinin katili ile “açılım” diye masaya oturanlara tek kelime söylemeyeceksin,
yetmiş üç yıl evvel olmuş bir olayı bugün temcit pilavı gibi gündeme
getireceksin.
Fransa’nın Cezayir de öldürdüğü 850.000 kişi
için “ Fransa’nın ulusal güvenliği bunu gerektiriyordu” diyenlere tek kelime
etmeğe cesaret edemeyeceksin.
Teslim olmak üzere olan Japonların kafasına
atom bombası yağdıran ağ babana tek kelime söyleyemeyeceksin, ama olay kendini
savunan genç Cumhuriyete gelince saldır gitsin.
Dört yıl süreyle Japon kökenlileri kamplara
kapatan binlercesinin orda ölmesine sessiz kalan ABD’yi eleştirebiliyor
musunuz?
Hiçbir gün dönüp o insanlara da yazık olmuş
dediniz mi?
İktidarın gündem değiştirmek için açtığı
“Dersim’in” üstüne atlamanızın tek
nedeni, sevmediğiniz, nefret ettiğiniz Atatürk’e katliamcı, katil demek. Sebebi de Laik Cumhuriyete, ulus devlete
duyduğunuz kin ve nefret.
Tarih dedikoduyla, kulaktan dolma bilgilerle
yazılmaz.
Tarihi tarihçiler yazar.
Belgeleri inceleyerek yazar ve hem de tek
taraflı belgeleri inceleyerek değil, yerli yabancı bütün belgeleri inceleyerek yazar.
Türk, İngiliz, Fransız,Alman, Rus
arşivlerini inceleyerek yazar.
Bu coğrafya da yaşayan, hangi etnik kökenden
gelirse gelsin, kendini “Türk” kabul edenlere duyduğunuz kin ve nefretin sebebi
ne?
Hangi kompleksin esirisiniz.
Hayatınızda hiç Balkanlarda, Kafkaslarda öldürülen
insanlar aklınıza geldi mi?
Herkes bir diğerinin değerlerine saygı
duyacak, seversiniz, sevmesiniz ama bu devletin kurucusuna saygı göstereceksiniz.
O, katil, katliamcı olarak nitelenen insanlar,
hakikaten söylendiği gibi bir katil,
katliamcı olsaydı, faşizmin zulmünden kaçan Museviler’e kucak açar mıydı?
Onu bırakın, Kurtuluş savaşı karşıtı,
İngiliz yanlısı Ali Kemal’in oğlunu Türk Dışişlerine meslek memuru yaparlar mıydı?
Bunu yapanlara , kendi halkına katliam
yaptığını söyleyebilmek için hakikaten vicdansızi
olmak lazım.
O tarihte Türk Silahlı Kuvvetlerinde zehirli
gaz bombası yokken, insanları zehirlediler diye yazmak hangi vicdana sığıyor.
Keşke
böyle bir ayaklanma olmasaydı da bir
kişinin bile burnu kanamasaydı.
Ama bunun tek sorumlusunu devlet gibi
göstermek, isyan edenlerin hiç suçu yokmuş gibi davranmak vicdani mi?
Öyle
görürsen şimdi yapıldığı gibi kırk bin kişinin katili ile “açılım” diye
silahların gölgesinde masaya oturmayı da
içine sindirirsin.
Pusuya düşürülerek öldürülen askerler için
kim özür dileyecek.
Senin vicdanın hiç sızlamıyor mu, olmamış
bir olayı, olmuş gibi gösterip insanların “zehirlendiğini”
söylemeye.
O bu konuda dayandığınız İhsan Sabri
Çağlayangil, hatıralarında buna hiç yer vermemiş.
Neden acaba?
Yalan olduğunu yüzüne vururlar diye mi?
Orada hiç acı yaşanmamış diyen var mı?
Acının tek sebebi devlet mi?
Bak çok açık bir şekilde bir tarih komisyonu
kurulsun bu konu incelensin ve Türkiye’nin gündeminden çıksın deyince niye
birileri bir yerlerine bir şeyler batmış
gibi rahatsız oluyorlar.
Çünkü belge incelemesi demek gerçeğe ulaşmak
demek, sizin istediğiniz dedikodu üstüne tarih üretmek.
Hepinizin sorunu, Cumhuriyete bağlı
Alevileri Cumhuriyet’ten soğutmak.
Var mı
bilmiyorum ama varsa elini vicdanına koy, bu bir katliam olsaydı, öldürülmüş
askerinin bakkala olan borcunu devlet öder miydi.
Bu katliam olsaydı, o fakir devlet oraya
okul, yol yapar mıydı?
Ama bu ülkede o yapılan yolu bile “asayiş” için diyen “vicdansızlarda” var.