Çarşamba sabahı Tv dinlerken, bir gazeteci
beyefendi, Tayyip Erdoğan’ın Amerika kıtasının Müslümanlar tarafından
keşfedildiği söylemi ile ilgili olarak, bunun da bir görüş olduğunu, ama bu
konuları bilim adamlarının tartışması gerektiği şeklinde, bana göre çok doğru
bir açıklamada bulundu.
Elbette her aklı selim sahibi Tayyip Bey’in
bu açıklamayı gündem değiştirmek için yaptığını biliyor.
Bu söylemi pek gündemi değiştirmedi ama
sayesinde dünya aleme alay mevzu olduk.
Sade bu konuda değil, her alanda bilim
adamlarının tartışması gereken konuları, siyasiler kendi meşreplerine uygun
şekilde yorumluyorlar.
Elbette siyasetçi tartıştığı her konunun
uzmanı olmak zorunda olmadığı gibi, buna imkân da yoktur.
İmkan yoktur ama, siyasetçi konuşmalarını
bilimsel verilere dayandırmalıdır.
Yoksa dedikoduya dayalı, “birileri demişti”,
“şunun filiminde böyle anlatılıyor” diyerek açıklamalarda bulunmamalıdır.
Hakkındaki hükmü tarihin vereceği veya
verdiği konular hakkında sırf siyasal çıkar sağlamak için kaşırsak bundan yarar
elde edilemez.
Tarihi tarihçiler yazar ve yorumlar.
Tarihi inceleyenler elbette “tarihin tanığı
olan gazetecinin” yazdıklarından da istifade ederler.
Zira gazeteci sadece o anda olanları yazar
ve yorumlar.
O olayları yıllar sonra inceleyecek olan
tarihçi hem ilgili devletlerin arşivlerini
ve hem de aynı tarihteki gazeteleri
inceleyerek tarihi gerçeklere ulaşır.
Ama hiçbir arşiv incelemesi yapmadan,
dedikoduya dayalı açıklamalar ve yorumlar toplumları gerer ve ayrıştırır.
Nitekim, sözde Ermeni soykırım iddiaları,
Dersim olayı da böyle istismar konusu yapılıyor.
Bırakın bu konuyu tarihçiler konuşsun ve bir
sonuca vardıklarında siyaset kurumu o
zaman gereğini yapsın.
Yani Ağzı olan konuşmasın, maalesef bizde
ağzı olan konuşuyor.
ÇUVAL GEÇİRME OLAYI
Bir grup TGB’ li genç İstanbul’da sivil
dolaşmakta olan birkaç ABD’li denizcinin kafasına çuval geçirdi.
Süleymaniye’de Türk askeri’nin kafasına geçirilen çuvalla ulusal onurumuz kırılmıştı.
Ciddi bir devletin yapması gereken,
askerlerimizin kafasına çuval geçirilmesi küstahlığına, kendisinse saygısı olan
her devletin yapması gerektiği gibi derhal
uygun karşılık verilmekti.
Nota verildi mi? Verilecek mi? diye soran
gazetecilere üstün espri yeteneği ile “müzik notası mı bu” cevabı ile
geçiştirilecek bir konu değildi.
Devlet ulusal onurumuzu kıran bu davranışa,
uygun bir karşılık verseydi, elbette sivil kıyafetli ve savunmasız Amerikalı
askerlere böyle bir saldırı eleştirilirdi.
Ama Süleymaniye pespayeliğini AKP iktidarı
bir güzel yalayıp yuttu, yani hesap açık kaldı.
Hesap açık kalınca da gençler aynen Bursa nutkunda kendilerne verilen talimat doğrultusunda
DURUMDAN VAZİFE ÇIKARTTI.
VOLKAN DEMİREL OLAYI
Doğrudur, Volkan Demirel’in sahayı terk
etmesi birçok kişi tarafından eleştiri konusu yapıldı.
Bir sporcu hem de üzerinde Milli takım forması
varken, kendi ülkesinde oynayacağı bir maçtan önce, anasına, karısına , BEBEĞİNE, küfredilmeyi hak ediyor mu?
Etmiyor, görevini yapan gazeteciler
saldırıyı hak ediyor mu?
Elbette hayır.
Zaman zaman sahada uygunsuz davranışlarda
bulunan Volkan Demirel haksız da, her maçtan evvel seyircileri tahrik eden
kulüp yöneticilerinin bu olaylar da hiç mi günahı yok?
Kulüp yöneticilerinin bu seyirciyi tahrik
eden açıklamalarına, aynen siyasilerin toplumu bölmeye yönelik açıklamalarında
olduğu gibi, çarşaf çarşaf yer veren
basının hiç mi suçu yok?
Maç seyretmek için sahaya gelen insanlar
böyle yaparak “deşarj oluyorlar” sözü bu ülkenin okuryazarlarına ait değil mi?
Bir kişiyi veya kurumu eleştirirken,
herkesin önce bir aynaya bakması lazım.