Sayın
Kılıçdaroğlu, geçtiğimiz günlerde bir gazeteye verdiğiniz demeçte, MİT’in
içindeki bir grubun CHP’yi takip ettiğini bunların parti içinde “CHP Kürt Alevi
Partisi oldu” diye karışıklık çıkartacaklarını, parti içindeki ulusalcıların bu
konuda dikkatli olmaları gerektiğini söylemişsiniz.
Sayın
Kılıçdaroğlu, sizin “Ulusalcılar” diye nitelediğiniz grup, bu partinin ana
gövdesini oluşturan, Türkiye Cumhuriyeti’nin ülkesiyle Milletiyle bir bütün
olduğunu benimsemiş, Atatürk ilke ve devrimlerine bağlı, Cumhuriyetin temel
değerlerine inanan, Türklüğü, bir etnik köken milliyetçiliği olarak
nitelemeyen, bir tarih, dil ve kültür birliği olarak kabul eden milyonlardır.
Bunların
MİT’le ya da bir başka istihbarat örgütüyle ilişkilerinin olacağını düşünmek
bile “abesle iştigaldir”
Biran
da böyle bir açıklama yapmanız, herkesin kafasında soru işaretleri oluşturdu.
Bu
partinin ana gövdesini oluşturanlar, sizin “ulusalcı” diye aşağılayarak
ötekileştirmeye çalıştırdıklarınız, bir kaset operasyonuyla partiyi ele
geçirmiş değillerdir ki, MİT’in oyununa gelsinler.
Bu
açıklamanız akıllara şu soruları getiriyor.
Bir:
Sayın Baykal’a yapılan kaset operasyonun arkasındakilerin ortaya çıkma ihtimali
mi sizi rahatsız etti de böyle bir açıklama ile ön almaya çalışıyorsunuz?
İki:
Tayyip Erdoğan’ın bir dönem sosyal medyaya da düşen, Sayın Baykal’ın kasetini
izlerken ki görüntüleri, önce size mi getirildi?
Getirildi
ise bunu size kim veya kimler getirdi?
Hangi
cesaretle yasadışı elde edildiği anlaşılan bu kaseti size getirebildiler?
Sizin
bu kaseti açıklayıp açıklamama konusunda kimseyle bir temasınız oldu mu?
Eğer
oldu ise, yasadışı olması nedeniyle reddedildiğiniz için mi, kamuoyuna
açılamadınız?
Üç:
Partinin ana gövdesini oluşturan bu geniş kitleyi töhmet altında bırakan
“partiyi Kürt ve Alevi Partisi oldu diye suçlayacaklar” demenizin altında, 29
Kasım da Diyarbakır’da yapacağınız açılımda ülkenin üniter yapısını tehlikeye
sokacak, söylemler varda, buna oluşabilecek tepkileri mi engellemeye
çalışıyorsunuz?
Akla
gelen bu soruların tarafınızdan aydınlatılması gerektiği kanısındayım.
Bütün
bu cevaplanması gereken sorular ortada dururken, böyle tehlikeli bir açıklama
yapmanız biraz manidar değil mi?
Basına
yaptığınız açıklamanızda önce yardımcınız Sezgin Tanrıkulu’nun Dersim’de
yaşananlardan dolayı CHP adına “af dilemesini” partinin görüşü olarak
niteledikten sonra, “Ben bir tarih komisyonu kurulmasını önermiştim” demeniz,
bir çelişki değil mi?
Bir
tarih komisyonu kurulmasını istediğinize göre anlatımlara dayalı
değerlendirmeleri ciddi bulmadığınız anlamı çıkmıyor mu?
Nitekim
2008 yılında yaptığınız bir açıklama da, “Dersim Olayları” ile ilgili çok
farklı şeyler söylediğiniz arşivlerde dururken bu değişikliğin sebebi nedir?
İhsan
Sabri Çağlayangil’in sizinle yaptığı röportajda “Dersimde zehirli gazla
insanlar öldürüldü derken, hatıralarında buna yer vermemesini nasıl
değerlendiriyorsunuz?
Bunun
sebebi bunun gerçek olmaması olabilir mi?
Ayrıca
“Dersim olaylarından ötürü özür dilenmesi” CHP’nin Kurultay’dan geçmiş olan
programında bir değişiklik yapılmasını gerektirmez mi?
Kurultay
kararı olmadan böyle bir açıklamayı nasıl yapabiliyorsunuz?
CHP’nin
tarihinin reddi miras anlamına gelebilecek böyle bir açıklamayı partinin asıl
sahibi olan Kurultay’a sunmadan yapmanız parti iç hukuku açısından doğru mu?
Bu
“Dersim olaylarından dolayı özür dilenmesi” arzusu, geçmiş yazılarımdan da
birinde de sözünü ettiğim gibi, Ermeni diasporasına taviz niteliğinde olacak,
1915 tehçir olayları nedeniyle “Özür dilenmesinin” bir ön hazırlığı mı?
Sayın
Kılıçdaroğlu, Siz bu partiyi, partinin ana gövdesini oluşturan, ülkenin
milletiyle bölünmez bütünlüğünden yana, Türklüğü, bir etnik köken
milliyetçiliği olarak nitelemeyen, bir tarih, dil ve kültür birliği olarak
kabul edenlerden değil, partiye devşirerek aldığınız çok yakınınızda görev
verdiğiniz etnik köken milliyetçilerinden ve tavsiye mektuplarıyla milletvekili
yaptıklarınızdan koruyun.