Bakan Davutoğlu bayramda yaptığı açıklamada,
"Filistinli kardeşlerimizin davasını kendi davamız gibi görüyoruz"
demiş.
Yine doğruyu söylememiş. Onların derdi, Filistin'i
Hamas üzerinden "müslüman kardeşleştirme" derdidir. Yoksa, Filistin
davası değildir.
Demokratik dünyanın "terörist" olarak
gördüğü Hamas'ın iki destekçisi kalmıştır: Türkiye ve Katar. Hamas'ın
geleneksel destekçileri İran ve Lübnan Hizbullah'ı bile, Suriye'ye ettiği
ihanet nedeniyle, Hamas ile ilişkilerini soğutmuşlardır. Ülkesinde müslüman
kardeşleri tasfiye etmeye çalışan yeni Mısır yönetimi hareketin Gazze kolu olan
Hamas'a zaten mesafelidir.
Suriye'de oluk oluk müslüman kanı akmasında, AKP
hükümetinin dinci-mezhepçi yanlış politikalarının vebali vardır. Şimdi benzer
bir vahim hatanın Gazze krizi sırasında da yapıldığı anlaşılıyor. Mısır
Dışişleri Bakanı, 17 Temmuz günü ortaya koydukları ve -İsrail dahil- bütün
ilgili devletlerin ve BM'nin kabul ettiği ateşkes teklifini, Türkiye ve
Katar'ın kışkırtmasıyla, Hamas'ın reddettiğini söyledi. Nitekim, arap medyası,
ateşkes teklifinin, Hamas tarafından, Türkiye ve Katar'a rol biçilmediği
gerekçesiyle geri çevrildiğini ileri sürdü. Aradan geçen zamanda yüzlerce sivil
daha İsrail saldırılarında öldü.
Ateşkes sağlanması için geçtiğimiz günlerde
Paris'de yapılan toplantılara batılı büyük ülkeler yanında, Türkiye ve
Katar da katıldı. Batılı ülkeler "terörist" Hamas ile doğrudan
görüşmediklerinden, Türkiye ve Katar, Hamas'ın temsilcisi olarak toplantıya
davet edildiler. Türkiye gerçekten "filistin davasını" sahipleniyor
olsa idi, toplantıya Mahmud Abbas'ın FKÖ'sünün de temsil edilmesini sağlardı.
Tersini yaptı, FKÖ'nü dışlattı.
Şu hususun altı çizilmelidir:
İsrail'in Gazze'de yapmakta olduğu ağır
bir uluslararası hukuk ihlalidir. Bir insanlık suçudur, vahşettir.
Ancak, tarafsız gözlemciler, İsrail'in orantısız güç
kullandığını vurgulamakla beraber, Hamas'ın okullar, hastaneler gibi sivil
binaların altında açtığı tünellerle İsrail'in içine militanlarını sızdırdığını,
yine sivil tesisleri silah depoları olarak kullandığını ve oralardan İsrail'e
roket atışı yaptığını bildiriyorlar. Hamas'ın bu faaliyetlerini, İsrail,
yaptığı katliamda bahane olarak kullanıyor.
Diyelim ki, Ban, bu açıklamaları ABD ve İsrail baskısı
ile yaptı. Ancak, yakında görev süresi dolacak olan Hint-Tamil asıllı BM İnsan
Hakları Yüksek Komiseri Bayan Navi Pallay da, 23 Temmuz günü Cenevre'de benzer
değerlendirmelerde bulundu:
"...Hamas'ın ve diğer grupların hedef seçmeksizin
Gazze'den yaptıkları 2900'den fazla roket ve havan topu atışları İsrail'li
sivillerin hayatları için tehlike yaratmayı sürdürüyor. Eskiden olduğu gibi,
şimdi de bu saldırıları kınıyorum. Yoğun yerleşim yerlerine silah
yerleştirilmesini ve oralardan saldırı düzenlenmesini de kabul edilemez
buluyorum..."
Bölgede sözü dinlenir ve etkili diplomasi, taraflardan
birisini körü körüne destekleyerek yapılmaz. Gelişmeleri objektif
değerlendirerek, taraflara eşit uzaklıkta kalarak yapılır. Türkiye, maalesef,
yalnızca Hamas'ın temsilcisi olarak bölgede vardır. Ne İsrail ile, ne Mısır ile
ve hatta ne Suudi Arabistan ile Gazze konusunda bir dialog içine
girebilmektedir. AKP, Müslüman Kardeş dayanışması nedeniyle, Hamas'ı, bölgedeki
arap ülkelerinin ve Filistin Kurtuluş Örgütü'nün (FKÖ) yaptığı gibi, İsrail'in
varolma hakkını açık/zımni kabul etmesi ve saldırılarını durdurması yönünde
teşvik de etmiyor.