Siyaset Bilimine Giriş
kitaplarında siyasi partiler “Bir
program etrafında toplanmış, siyasal
iktidarı elde etmek, ya da paylaşmak amacını güden, sürekli örgüte sahip
kuruluşlardır” diye tarif edilir.
Yani asıl hedef, bir program çerçevesinde iktidar olmaktır.
CHP’de siyasi parti olduğuna göre,
asıl hedefinin seçimlerden birinci parti olarak çıkıp, iktidarı almak olması
gerekir.
“Y-CHP”nin Genel Başkanı,
geçtiğimiz Salı günü bir gazetede yayınlanan demecinde “2015 seçimlerinde
oylarımızda ‘anlamlı’ bir düşüş olmadığı takdirde istifa etmem. Sıfır
noktalarda azalmalar istifamı gerektirmez.” Buyurmuş.
Bunu okuyunca, insanın aklına
“Yeni Türkiye”yi şekillendirmeye çalışanların, asıl oğlan Recep Tayyip
Erdoğan’ın yanına yardımcı aktör olarak demek ki “Y-CHP” nin Genel Başkanı’nı
seçmişler diye geliyor.
İktidarı, Başbakanlığı hedeflemeyen bir Genel Başkan olsa olsa
yardımcı aktör olur, o zaman seçmenlerini nasıl harekete geçirecektir, daha
aktif davranmaya nasıl teşvik edecektir, seçmenlerini sandığa “tıpış tıpış” değil hırsla, arzuyla
koşmaya nasıl ikna edecektir.
Başbakanlığı kendine hedef
koymayan, söylemleri ile bunu aklından bile geçirmediğini gösteren bir parti
Genel Başkanı, nasıl olacakta kitlelerde umut yaratacaktır.
Bir genel başkan düşünebiliyor
musunuz ki; bir siyasi partinin bir
program etrafında toplanmış insanlardan oluştuğunun bile farkında olmasın.
Farkında olmadığı o kadar açık ki,
zira yine bir başka gazeteye verdiği demeçte “Diyarbakırlılara, Hakkarililere,
Vanlılara sesleniyorum. Kim CHP’den milletvekili görmek istiyorsunuz, bana
getirin. Söz, ben onları aday
göstereceğim” demiş.
Aslında bu cümle için çok başka
bir kelime söylenebilir, yakışıksız olacağı için “demiş” diyorum.
Kemal bey, dinci/mezhepçi, siyasal
İslamcı, ulus devlet karşıtı bir bölücü, aydınlanma düşüncesi muhalifi,
Cumhuriyet deneyiminin başarısız olduğunu düşünen, İslam Devleti taraftarı
birilerini de getirseler, aday mı yapacaksınız?
Bir partinin programı, ilkeleri
sizin için hiçbir mana ifade etmiyor mu? Onun bir kıymeti har biyesi yok mu?
Tek başına, kimseye danışmadan, yetkili kurullarında görüşmeden
karar vereceksiniz öyle mi?
Bu söylemen ne yaman bir
çelişidir.
Hani siz parti içi demokrasiden
yanaydınız, hani eski alışkanlıkları yıkacaktınız.
Bırakın sizden hemen önce görev
yapmış olanları, hani o diktatör, faşist olmakla suçladığınız 1930 ların
CHP’sinde partinin başına sizin gibi paraşütle de gelmemiş insanlar bile bunu
söylemediler, söyleyemediler.
Ama siz bun yapsanız bile yetkili
kurullarınızdan kimse çıkıp da “ne yapıyorsunuz” demez, Cumhurbaşkanı adayını
belirlerken kulağınıza fısıldanan ismi, kimseye danışmadan açıkladığınız zaman
bunu içlerine sindirenler bunu da hazım ederler.
Daha çok yakınlarda yine CHP’nin
tarihinde hiç kavgalı olmadığı “dindarlara”
bir çağrıda bulunarak, “Dindar
yurttaşlarım, biz barışmak zorundayız, bizi anlayın kucaklayın” dediniz.
Aslında bu çağrıyı, o saf temiz
dindarlara değil, Atatürk düşmanlarına, siyasal İslamcılara yaptınız.
CHP dünyası ile hiç alakası
olmayan, Siyasal İslamcılara, bölücüleri partiye davet ediyorsunuz, ama bu da
bir fayda sağlamıyor, hala kendinize hala yüzde 26-27 yi hedef alıyorsunuz.
O oranları tutturursam kendimi
başarılı sayarım diyorsunuz.
CHP ne zaman saf temiz dindarlarla
kavgalı oldu, CHP sadece dince kutsal değerleri siyasi pazarlama aracı olarak
kullanan din tüccarları ile kavgalı oldu.
Söylemlerinizden, siyasal parti
olmanın olmazsa olmaz koşulu, programa bağlılık sizi hiç ama hiç
ilgilendirmiyor.
10 Aralık Hareketinden, bu partiye
devşirdiklerinizle beraber CHP’yi bitirmeye, vakıflaştırmaya mı çabalıyorsunuz.
Ne sizin gücünüz ve ne de sizi
Genel Başkan yapma projesin dizayn edip hayata geçirenlerin gücü, aydınlanmanın ışığı Atatürk’ü ve onun
değerlerini, CHP’den silmeye yetmez.