6 Ağustos 2014 Çarşamba

HEP ŞİKAYET HEP ŞİKAYET


Yıllardır Türkiye’de şikayetten başka bir şey duymadık.
İktidarı elinde bulunduran Tayyip Erdoğan hep mağdur, hep birilerinden veya bir şeylerden şikayetçi.
Onu anlayabiliyorum Hitler gibi, bütün diktatörler gibi.
Muhalefet de ondan geri kalmıyor salvo atışıyla Tayyip Erdoğan’dan şikayetçi.  
Tayyip Erdoğan din istismarcısıymış, Tayyip Erdoğan toplumu bölüyormuş, Tayyip Erdoğan gırtlağına kadar yolsuzluğa batmış, hukuku çiğniyormuş ve bunlar gibi daha onlarca şey sıralanabilir.
Bunların hepsi de aslında toplumun bütün kesitleri tarafından çok iyi biliniyor.
Bütün bunlara rağmen Tayyip Erdoğan oy  kaybetse de  gene birinci parti.
O zaman yapılması gereken aynaya bakmak.
Biz neyi eksik veya yanlış yapıyoruz da bu adam iktidarda kalmaya devam ediyor diye kendimize soracağız.
Toplumlar, özellikle de ekonomik refahını sağlayamamış gelişmemiş toplumlarda insanlar, önlerine heyecan yaratacak projeler, hedefler konmadığı sürece istikrara oy verirler.
Nitekim, toplumun eğitim ve kültür düzeyi yüksek kesimlerinde AKP daha doğrusu Tayyip Erdoğan yok.
Alt kültür ve gelir grupları ise Tayyip Erdoğan’a, kendilerine göre var olan istikrara  destek vermektedirler.
O zaman sen iktidar olduğun zaman, Tayyip Erdoğan’dan şikayetçi olduğun konuların önüne nasıl geçeceğini halka anlatacaksın.
Eğer bu toplumda bir “ahlak reformuna” ihtiyaç var diyorsan, bunu nasıl becereceğini anlatacaksın. Zira bu kanunla olacak bir şey değil.
Bu eğitim seferberliği ile birlikte ulus şuurunu geliştirmekle olur.
Sen bu toplumun bölünmesinin önüne nasıl geçeceğini anlatacaksın.
Bu ülkede göreve gelmek için liyakate değil, yandaşlığa bakılıyor diye dert yanarken, sen elinde bulunan imkanları, hemşerilerinin çocuklarına peşkeş çekmeyeceksin.
Eleştirildiğin zaman  da dönüp “Ama bunlar Amerika tahsilli” demeyeceksin.
Tayyip Erdoğan’ın yolsuzluk yaptığını söylerken, sen önce bu yolsuzlukların önüne nasıl geçeceğini ve arkasından da  bu yolsuzlukların hesabını nasıl soracağını anlatacaksın.
Tayyip Erdoğan çok yalan söylüyormuş.Hem de nasıl aynen Goebbells’in dediği gibi çok büyük yalanlar söylüyor.
Hiç utanmadan, sıkılmadan “Ordu Meclisi kuşatarak İsmet Paşa’yı Cumhurbaşkanı seçtirdi” diyor, bunu mütebessim seyrediyorsunuz, bu davranışınızla bu yalana ortak oluyorsunuz.. 
Herkes devamlı bir konuda yalan söylüyor.
Benim gündemimde bu şahıs yok dedikten iki gün sonra, bu şahsı bir yere aday göstermedik mi?
Siyasette başarının yolu  doğruluk, dürüstlük ve tutarlılıktan geçer.
Kulağımıza söylenmiş aday varken ve bunu aday göstereceğini bile bile, toplantılar yapıp, görüşler alıyor gözükmek hangi kelimelerle izah edilebilir.
Aman sakın, Atatürk’te Büyük Taarruzdan evvel futbol maçı seyretmişti demeyin.
Çağın en büyük reformunu yapmış bir partiyi ve onun o tarihlerdeki kadrolarını,  faşist olmakla suçlamak, orta okul düzeyinde tarih bildiğini zannettiğim bir şahıs için, nasıl nitelenebilinir.
Bu Cumhuriyeti kuran kadroları Amerika’nın kadrolu personelinin telkinleriyle, haksız, yersiz ve gereksiz olarak suçlamak, ne yapmaktır.
Bir şey çok dikkat çekici bu kadrolu personel bu konulara kendisi korkudan hiç girmiyor.
Bu şark kurnazının oyununa gelmemek lazım.
Tayyip Erdoğan dini istismar ediyor diyoruz, ama maşallah İran İslam Cumhuriyetinde olmadığı kadar, dini referans gösteriyoruz.
Siyasetçi de insan olduğu için zaman zaman yanlış yapar, ama yanlışını gördüğü zaman,  ben, yanlış yapmışım demesini bilmesi  gereken bir kişidir.
Bunu yaptığın zaman toplumdaki saygınlığın artar.
Her başarısızlıktan sonra çevrendeki bazı yakın çalışma arkadaşlarını günah keçisi yapıp halkın önüne atmak, sorumluluğu yüklenememek, bir acizlik işaretidir.
O kişilerin eylemleri başarı getirseydi, “Bu başarı da benim payım da bu arkadaşların ki kadardır, bu nedenle başarının sahibi onlardır” diyecek miydin?
Hiç zannetmiyorum, başarı tek başına senin olacaktı.
Başarının yolu şikayetten değil, tutarlı ve inandırıcı olmaktan geçer.