Yıllardır Türkiye’de şikayetten başka
bir şey duymadık.
İktidarı elinde bulunduran Tayyip
Erdoğan hep mağdur, hep birilerinden veya bir şeylerden şikayetçi.
Onu anlayabiliyorum Hitler gibi, bütün
diktatörler gibi.
Muhalefet de ondan geri kalmıyor salvo
atışıyla Tayyip Erdoğan’dan şikayetçi.
Tayyip Erdoğan din istismarcısıymış,
Tayyip Erdoğan toplumu bölüyormuş, Tayyip Erdoğan gırtlağına kadar yolsuzluğa
batmış, hukuku çiğniyormuş ve bunlar gibi daha onlarca şey sıralanabilir.
Bunların hepsi de aslında toplumun bütün
kesitleri tarafından çok iyi biliniyor.
Bütün bunlara rağmen Tayyip Erdoğan
oy kaybetse de gene birinci parti.
O zaman yapılması gereken aynaya bakmak.
Biz neyi eksik veya yanlış yapıyoruz da
bu adam iktidarda kalmaya devam ediyor diye kendimize soracağız.
Toplumlar, özellikle de ekonomik
refahını sağlayamamış gelişmemiş toplumlarda insanlar, önlerine heyecan
yaratacak projeler, hedefler konmadığı sürece istikrara oy verirler.
Nitekim, toplumun eğitim ve kültür
düzeyi yüksek kesimlerinde AKP daha doğrusu Tayyip Erdoğan yok.
Alt kültür ve gelir grupları ise Tayyip
Erdoğan’a, kendilerine göre var olan istikrara destek vermektedirler.
O zaman sen iktidar olduğun zaman,
Tayyip Erdoğan’dan şikayetçi olduğun konuların önüne nasıl geçeceğini halka
anlatacaksın.
Eğer bu toplumda bir “ahlak reformuna” ihtiyaç var diyorsan,
bunu nasıl becereceğini anlatacaksın. Zira bu kanunla olacak bir şey değil.
Bu eğitim seferberliği ile birlikte ulus şuurunu geliştirmekle olur.
Sen bu toplumun bölünmesinin önüne nasıl
geçeceğini anlatacaksın.
Bu ülkede göreve gelmek için liyakate
değil, yandaşlığa bakılıyor diye dert yanarken, sen elinde bulunan imkanları,
hemşerilerinin çocuklarına peşkeş çekmeyeceksin.
Eleştirildiğin zaman da dönüp “Ama bunlar Amerika tahsilli”
demeyeceksin.
Tayyip Erdoğan’ın yolsuzluk yaptığını
söylerken, sen önce bu yolsuzlukların önüne nasıl geçeceğini ve arkasından
da bu yolsuzlukların hesabını nasıl
soracağını anlatacaksın.
Tayyip Erdoğan çok yalan söylüyormuş.Hem
de nasıl aynen Goebbells’in dediği gibi çok büyük yalanlar söylüyor.
Hiç utanmadan, sıkılmadan “Ordu Meclisi
kuşatarak İsmet Paşa’yı Cumhurbaşkanı seçtirdi” diyor, bunu mütebessim
seyrediyorsunuz, bu davranışınızla bu yalana ortak oluyorsunuz..
Herkes devamlı bir konuda yalan
söylüyor.
Benim gündemimde bu şahıs yok dedikten
iki gün sonra, bu şahsı bir yere aday göstermedik mi?
Siyasette başarının yolu doğruluk, dürüstlük ve tutarlılıktan geçer.
Kulağımıza söylenmiş aday varken ve bunu
aday göstereceğini bile bile, toplantılar yapıp, görüşler alıyor gözükmek hangi
kelimelerle izah edilebilir.
Aman sakın, Atatürk’te Büyük Taarruzdan
evvel futbol maçı seyretmişti demeyin.
Çağın en büyük reformunu yapmış bir
partiyi ve onun o tarihlerdeki kadrolarını,
faşist olmakla suçlamak, orta okul düzeyinde tarih bildiğini zannettiğim
bir şahıs için, nasıl nitelenebilinir.
Bu Cumhuriyeti kuran kadroları
Amerika’nın kadrolu personelinin telkinleriyle, haksız, yersiz ve gereksiz olarak suçlamak, ne yapmaktır.
Bir şey çok dikkat çekici bu kadrolu
personel bu konulara kendisi korkudan
hiç girmiyor.
Bu şark kurnazının oyununa gelmemek
lazım.
Tayyip Erdoğan dini istismar ediyor
diyoruz, ama maşallah İran İslam Cumhuriyetinde olmadığı kadar, dini referans
gösteriyoruz.
Siyasetçi de insan olduğu için zaman
zaman yanlış yapar, ama yanlışını gördüğü zaman, ben, yanlış yapmışım demesini bilmesi gereken bir kişidir.
Bunu yaptığın zaman toplumdaki
saygınlığın artar.
Her başarısızlıktan sonra çevrendeki
bazı yakın çalışma arkadaşlarını günah keçisi yapıp halkın önüne atmak,
sorumluluğu yüklenememek, bir acizlik işaretidir.
O kişilerin eylemleri başarı getirseydi,
“Bu başarı da benim payım da bu arkadaşların ki kadardır, bu nedenle başarının
sahibi onlardır” diyecek miydin?
Hiç zannetmiyorum, başarı tek başına
senin olacaktı.
Başarının yolu şikayetten değil, tutarlı
ve inandırıcı olmaktan geçer.