CHP sol damarı güçlü bir kitle partisidir.
Bu nedenle tutarlı olmak zorundadır.
Aslında bütün partiler, ama
özellikle kendisini sol diye tanımlayan partiler, tutarlılıklarını
koruyabildikleri oranda etkilerini arttırırlar.
Bu nedenle sol damarı güçlü bir
kitle partisi olarak sağa açılıyoruz diye benzemeyenleri bir araya getirerek
güçlenileceğini zannetmek büyük yanlıştır.
Tutarlılığını yitiren bir parti
kitleleri inandırıp umut olabilir mi?
Topluma güven verebilir mi?
Topluma güven veremediği zaman
iktidar alternatifi olabilir mi?
Bu soruların tümünün cevabı
“Hayırdır”.
Benzemeyenlerin bolluğu her
kafadan ses çıkmasına neden olur.
Örneğin TBMM’nin bir komisyonunda,
komisyon üyeleri partinin görüşlerini savunurken, benzemeyenlerden biri gelir, parti görüşünün tam aksini savunur.
Bu toplumda güvensizlik yaratır,
yaratmıştır da.
Bir siyasal partide program kadar
önemli olan şey, üye yapısı ve o yapısının toplumda partiye destek veren
tabanla ne kadar uyuştuğudur.
Geçtiğimiz günlerde bir Genel
Başkan yardımcısı katıldığı TV programında, bilgisayar üstünden partiye üye
olunabildiğini, üye sayısının bir milyona yaklaştığını iftiharla söyledi.
Ama bunun hiç önemli olmaması
gerekir, asıl aranması gereken üyenin bilinci ve parti etkinliklerine
katılımıdır.
Siyaset bilimci rahmetli Ahmet
Taner Kışlalı 16 Ağustos 1992 tarihinde Cumhuriyet Gazetesindeki köşesinde,
sanki bugünleri görmüş gibi neler yazmış.
Beraberce okuyalım:
“Sağlıklı bir yapının ilk ve temel öğesi sağlıklı bir üye sistemidir.
Özellikle sol bir partide, ASIL ÖNEMLİ OLAN ÜYE SAYISI DEĞİL, üyelerin bilinç
ve etkenlik (aktiflik) düzeyidir.
Üyeniz-hiç değilse-programınızın ana çizgilerini biliyor mu?
Küçük ve simgesel de olsa üyelik ödentisini düzenli bir biçimde ödüyor
mu?
Toplantılarınıza eğitim çalışmalarınıza katılıyor mu?
Eğer bu soruların hepsine ‘evet’ yanıtını verebiliyor iseniz; 100
binlik bir üye sayısı ile 900 bin üyeli bir partiden daha sağlıklı ve daha
etkili bir yapıya sahip olabilirsiniz”
Demiş.
Benzemezleri bir araya getirerek
ve hiçbir parti içi eğitimden geçirilmemiş, parti ilkelerini ne kadar bildiği
şüpheli olan üyenin sayısı artsa ne olur,
artmasa ne olur.
Atatürk devrimlerinin anlamını
bilmeyen ya da varmak istediği sonuç itibariyle bunu inkâr eden benzemezleri
CHP’ye devşirmek partinin inanırlılığını kaybettirir, kaybettirmiştir de.
Parti bir sürü benzemezin bir
araya geldiği, hatta partiyi yönettiği bir noktaya gelmiştir ki, inanılır gibi
değildir.
Partinin en yetkili ağzı “Bugünkü
CHP 1930 ların CHP si değildir” diyerek,
sanki o tarihteki CHP totalitermiş gibi bir imada bulunabilmiştir.
Halbuki, bir yabancı gözlemci, Clement
H. DODD “Türk devrimi üzerine düşünceler” adlı bildirisinde “Atatürk Devrimi, insan haklarına ve halk egemenliğine dayalı
bir devrimdir.Bu devrimde totaliter bir siyasal görüş de hiçbir zaman
görülmemiştir” demiştir.
Nitekim, bunun çok doğru bir
tespit olduğu Hasan Rıza Soyak’ın hatıralarında belirttiği “ Atatürk, Birinci
Dünya Harbi’nden sonra Avrupa’nın
muhtelif memleketlerinde, birtakım şeflerin ortaya attıkları ideolojilerle
onların tabii neticesi olarak meydana gelen idare sistemlerine şiddetle aleyhineydi”
sözleriyle, Atatürk’ün hiçbir zaman totaliter bir nitelik taşımadığını ortaya koymuştur.
Elbette CHP, sürekli devrimcilik oku gereği değişecektir, ama bu değişim partiyi
şimdi yönetenlerin arzuladığı gibi, ekseninden
kaydırarak, bitirmek, yok etmek, vakıf
haline getirmek şeklinde olamayacaktır.
Altı Ok’u yeniden yorumluyoruz
diye onu kirletmeyin, buna girişmeyin.
Yapılması gereken, Kemalist özün günümüz Türkiye’sine göre
yorumu olmalıdır.
CHP farklılıkları hoş görmeyi
içselleştirmiştir, ama o farklılıkları kalıcı kılacak, kurumsallaştırma adımlarına
destek vermeyecektir, vermemelidir.
Gene tam bağımsızlıktan ve çağdaş
uygarlığı yakalamak ülküsünden vaz geçmeden ama en önemlisi de kimsenin ve özellikle de emperyalistlerin
kuyruğu olmadan, bu değişim gerçekleştirmektir.