Kimse alınmasın ama
Türk siyasi hayatında siyasi üslup hiç bu kadar bozulmamıştı. Geçmişte siyasi
tartışmaların en sert ve yoğun olduğu dönemde, hiçbir lider, siyasetçi
karşıtlarına “Lan”, “haysiyetsiz”, “şerefsiz”, “alçak”, “hain” demediler.
Hatta siyaset
dilimize, karşıtlarına hitap ederken veya karşıtlarından söz ederken “Sayın”
denmesi rahmetli Ecevit’in bir armağanıdır.
Tabii gerek Ecevit,
gerekse siyasi rakipleri, Demirel, Türkeş ve Erbakan belli bir kültür ve
eğitimden gelen, devleti ve devlet adabını bilen insanlardı.
Siyasi hayatımızda ilk
partili Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan değildir. Celal Bayar da partili
Cumhurbaşkanı idi, ama bir gün siyasi rakiplaeri hakkında “Lan”, “haysiyetsiz”,
“şerefsiz”, “alçak”, “hain” gibi sıfatlar kullanmadı.
Bu hakaret içeren
sözler maalesef AKP iktidarı ile siyaset dilimize egemen oldu ve bu özellikle
de, iktidarın, bütün politikalarının duvara tosladığı dönemde yoğunlaştı.
Partili Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan “Kılıçdaroğlu, Esed’in Suriye’de,İsrail’in Filistin’de hayata
geçirmeye çalıştığı insansızlaştırma politikasına destek veren bir yerde
durmakta. Türkiye’nin bu tarihi mücadelesini fitneyle iftirayla lekelemeye
çalışan kim olursa olsun, haysiyetsizdir,
şerefsizdir, alçaktır, haindir. Cumhurbaşkanlığı seçimi var yüreğin
yetiyorsa çıkarsın meydana milletten yetki alabilirsen de söylediklerini
yaparsın. Türkiye’nin bu tarihi
mücadelesini fitneyle iftirayla lekelemeye çalışan kim olursa olsun,
haysiyetsizdir, şerefsizdir, alçaktır, haindir” ifadelerini kullanmıştı.
Bu çirkin yakışıksız ifadeler partili Cumhurbaşkanı
tarafından, partisinin genel başkanı sıfatıyla, partisinin olağan grup
toplantısında, yirmi milyon civarında oy almış ana muhalefet partisi genel
başkanına yönelik ağır hakaretlerdir.
Bu hırçınlığı anlamak mümkündür, Tayyip Erdoğan’ın yeni
Osmanlıcılık hayali ile yürüttüğü Suriye politikası duvara toslamıştır. Halbuki, Türkiye’nin Arap ülkeleriyle tarihi,
sosyal, kültürel ilişkilerin geliştirilmesi ve fakat aralarındaki
anlaşmazlıklara ve içişlerine karışmamak şeklindeki Türk devlet dış politikasına sıkı sıkıya bağlı kalması gerekirdi.
Bu duvara toslamışlık, partili Cumhurbaşkanı’nı
hırçınlaştırmış, siyasi rakibine her türlü hakareti eder ve bundan medet umar duruma
getirmiştir.
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanına yönelik bu hakaret
dolu sözlere, Kılıçdaroğlu’nun TBMM deki vekili olan CHP Grup Başkan vekili,
aynı kelimelerle cevap verince Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı hemen soruşturma
açmış, AKP’liler de TBMM gelir gelmez dokunulmazlığını kaldıracağız
demişlerdir.
Durum yasama sorumsuzluğu kapsamındadır. CHP Grup Başkan
Vekili bu konuşmayı Meclis çalışması sırasında yapmıştır. Konuşma tüm siyasi
partilerin basın açıklamalarını yaptıkları, TMMM ana binası içinde bulunan bir
mekânda yapmıştır.
CHP Grup başkan vekili, AKP milletvekillerinin yaptığı
gibi, diğer bir milletvekilini veya bir
görevliyi dövmemiş, yaralamamış veya öldürmemiştir.
Söylenen sözler, partili Cumhurbaşkanına cevap niteliğinde
bir düşünce açıklamasıdır. Yani Niteliği
itibariyle mutlak olan yasama sorumsuzluğu kapsamındadır.
Bu nedenle Ankara Cumhuriyet Başsavcısı aldığı emir gereği ama
yanlış yapmıştır.
Ceza Kanunumuzun 129. Maddesinin 3. Fıkrası uyarınca ceza
verilmesine yer olmayacak bir hususta harekete geçmesi yanlış olmuştur.
Şahsi görüşüm, CHP Grup Başkanvekiline uygulanabilecek tek
yaptırım olsa olsa, bana göre o da mümkün değil ama parlamento hukuku
bakımından disiplin suçu teşkil edebilir.
Şimdi artık düşünülmesi gereken, Türk siyasi hayatının nasıl
bu kadar seviye kaybettiği, nasıl bu hale geldiğidir.