Trump'ın Suriye özel temsilcisi olarak atadığı emekli
büyükelçi James Jeffrey'nin atanmadan bir süre önce bir panelde yaptığı konuşma
Türkiye'nin Suriye politikasındaki vahim çelişkilerin bir özeti gibiydi.
Jeffrey, DAEŞ ile mücadele amacıyla
Suriye'de PKK'nın bir kolu tarafından yönetilen bir ordu kurmakta olduklarını,
Türkiye'nin bu konuda her gün kendilerine ağır sözler ettiğini, buna mukabil,
oluşturulan o gücü destekleyen ABD uçaklarının büyük kısmının Türkiye'deki
üslerden havalandığını ve Erdoğan'ın buna her gün izin verdiğini söyledi.
Suriye'deki gelişmeler değerlendirilirken sadece
görüntüye yeni giren gelişmeye bakılıyor, büyük resim gözden kaçırılıyor.
Büyük resim, baştan itibaren Türkiye'nin uzun erimli
çıkarları ile taban tabana zıt ve çelişkili politikaların bizi sürekli yeni
maceralara zorlamakta olduğudur. Cerablus'da, Afrin'de öyle oldu. Şimdi
Fırat'ın doğusu konuşuluyor.
Büyük resmin sürekli göz önünde bulundurulması,
hatırlatılması ve sorumlulara işaret edilmesi gerekir, gerekiyor.
Fırat'ın doğusunda ne olmuştu, hatırlayalım. Türkiye,
sınırını elek haline getirip dünyanın bütün katil cihatçılarını Beşar Esad'ın
üstüne salınca, Esad da Fırat'ın doğusunu Kürtlere bırakıp kuvvetlerini başka
bölgelere çekmişti. O zamandan itibaren PKK yönetimindeki PYD/YPG Fırat'ın
doğusunda giderek genişlettikleri bir bölgede adı konulmamış bir otonomi tesis
ettiler. Üstelik Ayn Al Arab'daki (Kobani) DAEŞ unsurlarının def edilip
bölgenin PYD/YPG'nin kontrolüne bırakılması için Türkiye'nin Barzani
peşmergelerinin topraklarımız üzerinden Suriye'ye girmesine izin verdiği
unutuluyor.
Türkiye şimdi, kurulmasına destek verdiği o
"terör bölgesinin" temizleneceğinden söz ediyor. Sayın Cumhurbaşkanının
sözlerinden, tıpkı Cerablus ve Afrin'de
olduğu gibi, AKP yönetiminin şimdi de yine kendi yanlışını düzeltmek için Türk Silahlı
Kuvvetleri'ni göreve göndereceği anlaşılıyor.
Fırat'ın doğusunda PYD/YPG'nin kontrolündeki bölge
Suriye topraklarının neredeyse üçte biri. Bu geniş bölgede ABD tarafından ağır
silahlarla teçhiz edilmiş ve eğitilmiş 60 bin kadar PYD/YPG'li terör elamanının
olduğu biliniyor. Bunlara ilaveten, ikibin civarında ABD'li personel ve ondan
fazla ABD üssü de aynı bölgede yerleşik durumda.
Cumhurbaşkanı'nın yapılacağını bildirdiği harekâtın
kapsamı ve süresi bilinmiyor. Ancak, bölgenin gerçekten
"temizlenmesi" hedefleniyorsa çok büyük bir güçle müdahale edilmesi
ve ABD ile kaçınılmaz olarak karşı karşıya gelinmesinin göze alınması
gerekiyor. Böyle bir hazırlık olduğu çok
kuşkulu.
Gerek "Büyük Kürdistan" projesinin
ilerletilmesi, gerekse de, İran'a karşı bir sıçrama tahtası olarak kullanılması
bakımından ABD'nin Fırat'ın doğusundan kesinlikle vazgeçmeyeceği
görülüyor.
Tam bu noktada insanın aklına “Ne işimiz vardı
Suriye’de, Niye bir hudut komşusu devletin içişlerine müdahale ettik,” diye geliyor.
Hal böyle olunca, sınırlı bir harekât düzenlenerek,
yerel seçim öncesi göstermelik bir "siyasi kahramanlık" hikayesi
yazılmaya çalışılacağı kuşkusu ortaya çıkıyor.
Bölgenin PYD/YPG unsurlarından temizlenmesi gerçekten
hedefleniyorsa/isteniyorsa ideolojik
saplantılardan vaz geçip, mutlaka yapılması gereken, o toprakların sahibi olan Esad yönetimiyle
birlikte hareket etmektir.
Bir başka vahamet de CHP'nin Suriye bağlamındaki
tutumu. Anti emperyalist gelenekten gelen, mazlum milletlere örnek olmuş
Kurtuluş savaşını yapan parti maalesef
ABD'nin dümen suyundan kurtulamadı.
CHP, Suriye olaylarının başlangıcında Esad'ın gitmesi
hedefine destek verdi. Genel başkan, Ekim 2014'de Kobani'nin DAEŞ'den
temizlenmesi (ve PYD/YPG'ye teslim edilmesi) için Türk Silahlı Kuvvetleri'nin
kullanılmasını önerdi.
Son olarak partinin dış politikadan sorumlu genel
başkan yardımcısı geçen ay ABD'nin dümen suyundan kurtulamadıklarını: ".....Türkiye ABD
ilişkilerini önemsiyoruz. ABD, PKK ile YPG arasında bir ayrım yaptığı
açıklamalarından görülüyor. PKK yöneticilerine konan ödül de bu
ayrımdan kaynaklanıyor bizim anladığımız kadarıyla. YPG ile ilgili ABD'nin
tutumun doğru olmadığını düşünüyoruz. Ancak Türkiye'nin de PYD-YPG
birleşkesi şeklinde kullandığı ifadenin bir ayrıma ihtiyaç olduğunu
düşünüyoruz."
"O da şöyle, PYD bir siyasi oluşum, YPG ise onun askeri boyutudur. YPG bir terör örgütü olarak görünse bile Afrin'de Türkiye'nin, Rusya ile birlikte PYD ile çalıştığına dair bazı duyumlar alıyoruz...". diyerek açıkça itiraf etti.
"O da şöyle, PYD bir siyasi oluşum, YPG ise onun askeri boyutudur. YPG bir terör örgütü olarak görünse bile Afrin'de Türkiye'nin, Rusya ile birlikte PYD ile çalıştığına dair bazı duyumlar alıyoruz...". diyerek açıkça itiraf etti.
Genel başkan yardımcısı "PYD,
siyasi oluşum. Türkiye bu oluşumu YPG ile birlikte anarak doğru yapmıyor
İkisini ayırmak lazım. YPG terörist olarak nitelenmeye devam edilebilir. Ama,
PYD ile çalışılabilir. Zaten çalışıldığını duyuyoruz. Buna bir itirazımız
yok" demeye getiriyor.
Esasen, ABD'nin amacının Türkiye ile
PYD'nin, 2015 öncesinde olduğu gibi, iyi ilişkiler içinde olmalarının
sağlanması olduğu biliniyor. Özel temsilci Jeffrey sözleriyle, yazdıklarıyla bu
amacı gizlemiyor.
CHP, ABD projelerine
destek veriyor, Cumhurbaşkanı/AKP'nin de yolunu açıyor...
Vah ki ne vah....