Trump'ın
Suriye'den çekilme kararına yandaş basın çok sevindi.
Saray'ın ne
diyeceğini bile beklemeyen medya ve bazı "uzmanlar", Trump'ın
kararını "Türkiye'nin ve Erdoğan'ın büyük zaferi, ABD'nin yenilgiye
uğratılması" olarak yorumladılar. Saraydan çok saraycı olduklarını ilan
ettiler.
Nitekim, Cumhurbaşkanı
bile karardan duyduğu memnuniyeti ifade
etmekle beraber, "ihtiyatlı" olmak gerektiğinin altını çizdi.
Her devletin
dış politikasında değişken olan ve değişken olmayan (sabit) unsurlar olur.
ABD'nin Orta Doğu politikasında da bu unsurlar vardır. Değişken unsurlar
zamana, ihtiyaçlara ve yönetimlerin siyasal bakış açışına göre şekillenir.
Obama'nın
İran ile nükleer anlaşma imzalamasına karşılık Trump'ın o anlaşmadan çekilmesi,
ABD'nin Suriye olaylarının başında Esad'ın gitmesini savunurken şimdi Esad ile
yaşayabileceğinin işaretlerini vermesi bu değişken unsurlara verilebilecek
örnekler arasındadır.
Öte yandan,
ABD'nin Orta Doğu politikasında değişmeyen ve değişmeyecek olan hedefleri de
vardır. Bunlar;
1. İsrail'in
güvenliğinin sağlanması (İran'ın dizginlenmesi buna dahil);
2. Yukarıdaki
ile de bağlantılı olarak, "Kürdistan" projesinin ilerletilmesi
(Yeraltı kaynaklarının Akdeniz'e ulaştırılması buna dahil).
ABD'nin,
Suriye'den çekilme kararını alırken değişken olmayan bu iki hedefi tehlikeye
düşürmeyecek önlemleri mutlaka almış olduğunu değerlendirmek gerekir. Sevinç çığlıkları atanlar bu gerçeği göremiyorlar.
Nitekim Trump, 26 Aralık 2018 gecesi Irak'ta ABD
askerlerini ziyarette, "Irak'tan çekilme planımız yok, Suriye'de bir şey
yapmak için Irak'ı üs olarak kullanabiliriz" dedi. Yani, ABD Suriye'den
çekilmiyor, sadece askeri üs bölgesini Irak'a kaydırmış oldu. Suriye'de
etkinliğini sürdürecek.
Ayrıca,
İsrail Başbakanı Netanyahu karar sonrası yaptığı açıklamada Trump tarafından
önceden bilgilendirildiğini söyleyerek, İsrail'in kendi güvenliğini
sağlayabileceğini belirtmekle yetindi ve sert eleştiriler yapmaktan kaçındı.
Belli ki Trump kendisini ikna etmişti.
Diğer
taraftan, Trump-Erdoğan görüşmesinin ayrıntıları da bilinmiyor. Suriye'nin
gelecekteki yapısı hakkında bazı sözler alınıp-verildi mi, belli değil.
ABD-Rusya arasında perde gerisinde neler kotarıldığı da meçhul. Bunlar
önümüzdeki dönemde açığı çıkacak hususlar
"ABD, Barzani'yi
sattığı gibi Suriye Kürtlerini de sattı" yolundaki görüşleri de
ihtiyatsızlık olarak değerlendirmek gerekiyor.
ABD Kürdistan
konusunda gerçekçi davranıyor ve acele etmenin projeyi öldüreceğini
değerlendiriyor. Barzani'nin bağımsızlık referandumuna, ilkesel olarak değil,
"vakitsiz" bulduğu için karşı çıktığı unutuluyor. Şimdi de
PYD/YPG'nin taleplerin ve beklentilerini zamansız ve aşırı bulmuş ve bunları
-Rusya'nın da arayı girmesiyle- Suriye yönetimi ile uzlaşmaya itmek için adım
atmış olması olasılığını akıldan uzak tutmamak gerekiyor.
Trump'ın
Erdoğan’a yaptığı ve Erdoğan'ın kabul ettiği "DEAŞ ile mücadeleyi bundan
böyle siz üstlenin" teklifi de Türkiye bakımından ciddi siyasi ve askeri
riskler içeriyor. Nitekim, Cumhurbaşkanın da bunun ancak "ABD'nin lojistik
desteği ile mümkün olabileceğini" vurgulaması dikkat çekicidir. Kuzey
Suriye'ye yapılacağı ilan edilen müdahalenin ertelenmesinin sebepleri de
açıklanmadı.
Velhasıl,
ortada çok bilinmeyenli bir tablo duruyor. Gelişmeleri sağlıklı değerlendirmek
için biraz vakit geçmesini beklemek lazım.
CHP'nin
bu gelişmeler karşısındaki tutumuna bakarsak... Çelişkiler içinde olmaya devam
ediyorlar.
Hatırlayalım,
genel başkan geçmiş yıllarda PYD/YPG'nin terörist olarak görmediklerini ifade
etmişti. (Sonra bir ara bunlara "terörist" dedi.)
Geçtiğimiz
ay bir açıklama yapan dış politikadan sorumlu genel başkan yardımcısı,
PYD/YPG
birleşkesinin ayırıma tabi tutulmasını istedi ve siyasi bir oluşum olan PYD ile
çalışılabileceğini açıkladı.
Aynı
yardımcı Trump'ın kararı üzerine bir açıklama daha yaptı. Sade suya tirit
kıvamında ve çelişkiler içindeki o açıklamada, "bütün aktörlerle"
diyalog içinde olunmasını önerdi. O "aktörler"den kasıt devletler mi,
yoksa, devlet dışı aktörler de dahil mi, muğlak bıraktı. Belli ki, tam da
ABD'nin istediği gibi, "aktör"lerden birisi olan PYD ile de diyalog
öneriyordu.
ABD
dümen suyundan ayrılamayınca işte bu hallere düşülüyor!