Türkiye’de tam bir tek adam rejim kuruldu,
ülkenin hukuki rejimi 1876 kanuni esasi çizgisine getirildi, Anayasa
değişikliği ile hükümetin parlamentoya karşı sorumluluğu, aynen 1876
Anayasasında olduğu gibi, kaldırıldı. Türkiye Büyük Millet Meclisi, 12 Eylül
rejiminin kurduğu Danışma Meclisinden bile daha fonksiyonsuz hale getirildi,
Ülkenin geldiği nokta adım adım, Birinci Dünya harbinden sonra Avrupa’nın bazı
ülkelerinde bir takım “şeflerin”
ortaya attığı ideolojilere ve onların
tabii sonucu olan idari rejimlere sürükleniyor.
Cumhuriyet Halk Partisi buna karşı gelmek
zorundadır ama Cumhuriyet Halk Partisi
bugün bunlarla uğraşmak yerine “sen git
ben geleyim” kavgası yapmaktadır.
Bu o kadar “sen git ben geleyim” kavgasıdır ki, ekonomik, sosyal ve siyasal
bırakın farklı bir lafın, bu konularda
tek bir lafın bile söylenmediği bir
kavgadır.
CHP’de siz gidin biz gelelim diyen ekibin
sözcüsü Bolu Milletvekili arkadaşımız katıldığı bir televizyon programında,
parti içindeki her kesi kast ederek “biz
kardeşiz” gibi abuk sabuk bir laf etti.
Bugünkü yönetimin en çok eleştirildiği
konulardan biri, bölücüleri, Atatürk düşmanlarını, yetmez ama evetcileri bu
partiye toplaması, partiyi kuruluş ayarlarından koparmış olmasıdır.
Bir Cumhuriyet Halk Partili olarak
“Atatürk’e kefere” diyenlerle, Habur’da kurulan çadır Mahkemelerinde bölücü,
emperyalizmin milis gücü PKK’lıların
avukatlığını yapanlarla, İngiliz uşağı Seyit Rıza’ya methiyeler düzenlerle,
ya da ülkeyi uçuruma sürükleyen tek adam rejimine kapı açan 2010 anayasa
değişikliği için “Yetmez ama evet” diyenlerle, Cumhuriyet Halk Partisi
kapatılsın vakıf olsun diyen Aralık Hareketi mensuplarıyla kardeş değilim.
Cumhuriyet Halk Partisinde bir değişim
olması gerektiğini artık bugün kabul
etmeyen kimse yok, hatta Genel Başkan da bunu söylüyor ama anladığım kadarıyla
sözü edilen bu değişim sadece göz boyamak için bazı MYK üyelerini belki de bazı
belediye başkanlarını kapsayacak, yani
değişim sadece bir kaç kişiyle sınırlı kadro değişimi olacak.
Elbette kadrolar eleştirilebilinir ve zaman
zaman değişiklik yapmak ihtiyacı da doğabilir, ama bu tek başına yeterli
değildir.
Dolayısıyla sorun sadece kişi ya da
kişiler sorunu değildir, sorun
köklerinden kopartılan Partiyi nasıl kuruluş ve kurtuluş ayarlarına
getireceğimizdir.
Bizim halkçılık anlayışımız
dayanışmacılıktır. Bugün parti kötü yönetiliyor diyenler. Hiç anlattılar mı
halkçılık anlayışından neyi
anladıklarını?
Değişimden yana olanlar nasıl bir ekonomik
model öngördüklerini, söylediler mi?
Turgut Özal ile başlayan tarımı bitirme
anlayışı ile nasıl mücadele edeceklerini söylüyorlar mı?
Cumhuriyet Halk Partisi’nin aile tarımını
teşvik için neler planlanması gerektiğini anlattılar mı?
Ekonominin bir uçuruma sürüklendiğini, dibe
vuracağını bunun sorumlusunun AKP iktidarı olduğunu, ekonomi dibe vurmadan
ayağa kalkmasının kim gelirse gelsin zor, hatta imkânsız olduğunu anlatıyorlar
mı?
AKP’nin eşe dosta peşkeş çektiği,
Cumhuriyet’in kazanımları olan tesisleri kamulaştıracaklar mı? Bu konuda bugüne
kadar ne söylediler?
Ekonominin dibe vurmak üzere olduğunu her
dürüst ekonomist dile getiriyor. O zaman şimdiden Türk Halkına kendisini
bekleyen büyük ekonomik felaketi anlatmayı düşünüyorlar mı?
AKP’nin kördüğüm haline getirdiği dış
politika sorunlarının nasıl çözümleneceği hakkında kapsamlı bir açıklama
yaptılar mı? Yaptılar da biz mi duymadık?
Tabii
parti yönetimi de bugüne kadar bu konular da doğru ve doyurucu hiçbir açıklama yapmadı.
Bu nedenle bunları anlatmıyorsanız, anlatamıyorsanız
parti içi mücadele “sen git ben geleyim”
kavgasından öteye gitmez.
Hiç kimse kendisini Cumhuriyet Halk
Partisinden büyük görmemelidir.
Zaman zaman partilerin gösterdiği adaylar
değişik nedenlerle, partilerinden fazla oy alırlar bu onların partiden büyük
olduklarını göstermez
Büyük gören var ise Cumhuriyet Halk Partisi
formasını sırtından çıkartır, her hangi bir seçimde her hangi bir makama
bağımsız aday olur.
Boyunun ölçüsünü alır.
Şimdi artık gelinen nokta, ideolojik
çizginin tartışılacağı, seçimli de olacak iyi hazırlanılmış en az on gün, on
beş gün sürecek bir kurultay yapılmasıdır.
İdeoloji/tüzük/program tartışılır ve böylece
parti yerine oturtulur, seçim ondan sonra yapılır. İşte o zaman konu “ Sen git
ben geleyim” dar çerçevesinden çıkar.