27 Temmuz 2018 Cuma

SEN GİT BEN GELEYİM



Türkiye’de tam bir tek adam rejim kuruldu, ülkenin hukuki rejimi 1876 kanuni esasi çizgisine getirildi, Anayasa değişikliği ile hükümetin parlamentoya karşı sorumluluğu, aynen 1876 Anayasasında olduğu gibi, kaldırıldı. Türkiye Büyük Millet Meclisi, 12 Eylül rejiminin kurduğu Danışma Meclisinden bile daha fonksiyonsuz hale getirildi, Ülkenin geldiği nokta adım adım, Birinci Dünya harbinden sonra Avrupa’nın bazı ülkelerinde bir takım “şeflerin” ortaya attığı  ideolojilere ve onların tabii sonucu olan idari rejimlere sürükleniyor.
Cumhuriyet Halk Partisi buna karşı gelmek zorundadır  ama Cumhuriyet Halk Partisi bugün bunlarla uğraşmak yerine “sen git ben geleyim” kavgası yapmaktadır.
Bu o kadar “sen git ben geleyim” kavgasıdır ki, ekonomik, sosyal ve siyasal bırakın farklı bir lafın,  bu konularda tek bir lafın bile  söylenmediği bir kavgadır.
CHP’de siz gidin biz gelelim diyen ekibin sözcüsü Bolu Milletvekili arkadaşımız katıldığı bir televizyon programında, parti içindeki her kesi kast ederek “biz kardeşiz” gibi abuk sabuk bir laf etti.
Bugünkü yönetimin en çok eleştirildiği konulardan biri, bölücüleri, Atatürk düşmanlarını, yetmez ama evetcileri bu partiye toplaması, partiyi kuruluş ayarlarından koparmış  olmasıdır. 
Bir Cumhuriyet Halk Partili olarak “Atatürk’e kefere” diyenlerle, Habur’da kurulan çadır Mahkemelerinde bölücü, emperyalizmin milis gücü PKK’lıların  avukatlığını yapanlarla, İngiliz uşağı Seyit Rıza’ya methiyeler düzenlerle, ya da ülkeyi uçuruma sürükleyen tek adam rejimine kapı açan 2010 anayasa değişikliği için “Yetmez ama evet” diyenlerle, Cumhuriyet Halk Partisi kapatılsın vakıf olsun diyen Aralık Hareketi mensuplarıyla  kardeş değilim.
Cumhuriyet Halk Partisinde bir değişim olması gerektiğini artık bugün  kabul etmeyen kimse yok, hatta Genel Başkan da bunu söylüyor ama anladığım kadarıyla sözü edilen bu değişim sadece göz boyamak için bazı MYK üyelerini belki de bazı belediye başkanlarını kapsayacak, yani  değişim sadece bir kaç kişiyle sınırlı kadro değişimi olacak.
Elbette kadrolar eleştirilebilinir ve zaman zaman değişiklik yapmak ihtiyacı da doğabilir, ama bu tek başına yeterli değildir.
Dolayısıyla sorun sadece kişi ya da kişiler  sorunu değildir, sorun köklerinden kopartılan Partiyi nasıl kuruluş ve kurtuluş ayarlarına getireceğimizdir.
Bizim halkçılık anlayışımız dayanışmacılıktır. Bugün parti kötü yönetiliyor diyenler. Hiç anlattılar mı halkçılık anlayışından  neyi anladıklarını?
Değişimden yana olanlar nasıl bir ekonomik model öngördüklerini, söylediler mi?
Turgut Özal ile başlayan tarımı bitirme anlayışı ile nasıl mücadele edeceklerini söylüyorlar mı?
Cumhuriyet Halk Partisi’nin aile tarımını teşvik için neler planlanması gerektiğini anlattılar mı?         
Ekonominin bir uçuruma sürüklendiğini, dibe vuracağını bunun sorumlusunun AKP iktidarı olduğunu, ekonomi dibe vurmadan ayağa kalkmasının kim gelirse gelsin zor, hatta imkânsız olduğunu anlatıyorlar mı?
AKP’nin eşe dosta peşkeş çektiği, Cumhuriyet’in kazanımları olan tesisleri kamulaştıracaklar mı? Bu konuda bugüne kadar ne söylediler?
Ekonominin dibe vurmak üzere olduğunu her dürüst ekonomist dile getiriyor. O zaman şimdiden Türk Halkına kendisini bekleyen büyük ekonomik felaketi anlatmayı düşünüyorlar mı?
AKP’nin kördüğüm haline getirdiği dış politika sorunlarının nasıl çözümleneceği hakkında kapsamlı bir açıklama yaptılar mı? Yaptılar da biz mi duymadık?
Tabii parti yönetimi de bugüne kadar bu konular da doğru ve  doyurucu hiçbir açıklama yapmadı.
Bu nedenle bunları anlatmıyorsanız, anlatamıyorsanız parti içi mücadele “sen git ben geleyim” kavgasından öteye gitmez.
Hiç kimse kendisini Cumhuriyet Halk Partisinden büyük görmemelidir.
Zaman zaman partilerin gösterdiği adaylar değişik nedenlerle, partilerinden fazla oy alırlar bu onların partiden büyük olduklarını göstermez
Büyük gören var ise Cumhuriyet Halk Partisi formasını sırtından çıkartır, her hangi bir seçimde her hangi bir makama bağımsız aday olur.
Boyunun ölçüsünü alır.
Şimdi artık gelinen nokta, ideolojik çizginin tartışılacağı, seçimli de olacak iyi hazırlanılmış en az on gün, on beş gün sürecek bir kurultay yapılmasıdır.
İdeoloji/tüzük/program tartışılır ve böylece parti yerine oturtulur, seçim ondan sonra yapılır. İşte o zaman konu “ Sen git ben geleyim” dar çerçevesinden çıkar.