Cumhuriyet Halk
Partisi her seçim kaybedilmesinden sonra yaptığını şimdi de yapmaya başlıyor,
Parti sözcüsü Bülent
Tezcan açıkladı, CHP seçim sonuçlarının ayrıntılı analizini yapacakmış ve
gerekli dersleri çıkaracakmış. Bu yapılırken kısır çatışmalardan kaçınılması
gerekiyormuş.
Bunun anlamı şu:
Yeni mağlubiyetlere hazırlanırken kimse bizi eleştirmesin..
Bülent Tezcan’ın bir ifadesi daha var. Aynen Şöyle:
"....Oy aldığımız “bizim mahalle”yi hedef alan,
“bizim mahalle”ye hitap eden dili terk edeceğiz. Sadece kendi mahallemize
seslenerek, onlardan oy isteyerek, birbirimizi gaza getiren bir çalışma üslubu
yerine; “karşı mahalle”den oy isteyen, onlara hitap eden ve partimize oy
vermeyen seçmene hitap edecek bir dil ve çalışma yöntemini benimseyeceğiz"
Birçok yönden çok vahim
bir ifade..
Atatürk'ü, devrimlerini,
Cumhuriyet'in kurucu ilkelerini, Altı Ok'u zaten uzun zamandır nadiren ve ancak
çok mecbur kaldıkça ağızlarına alıyorlardı. Bülent Tezcan’ın söylediklerinden
anlaşılıyor ki, bunları artık tamamen terk edeceklermiş.
Onun yerine ne yapacaklarmış?
"Karşı mahalle"ye hitap edeceklermiş, onlardan oy isteyeceklermiş.
Yani, "mütedeyyin seçmene şirin gözükmek için yıllardır sürdürülen beyhude
çabalar, türbana yol vermek, yürüme mesafesinde cami varken genel merkezde
mescit açmak, laikliğin törpülenmesine sessiz kalmak, Saadet Partisi'nin
İslamcılarını parti listelerinden seçtirmek, Atatürk düşmanı Bekaroğlu'nu,
AKP’nin kurucusu ve eski başbakan
yardımcısı Abdüllatif' Şener’i ve başka
dincileri partiye katmak yetmemiş gibi, artık din üzerinden daha fazla
siyaset yapacaklarmış.
Yani Atatürk’ün
kemiklerini sızlatacaklar.
Bu yönetim altındaki
CHP'nin işlevinin laik cumhuriyet yerine emperyalist destekle kurulmakta olan
İslami rejime meşruiyet sağlamaktan ibaret olduğu artık gizlenmiyor. Bülent Tezcan
bunu itiraf ediyor.
Laik hukuk devleti
Cumhuriyet Halk Partisi’nin eseridir.
Gerçek CHP'liler kısa zamanda bir çare üretemezlerse,
korkarım emperyalist amaç hasıl olacak ve CHP tümüyle silinecek, Cumhuriyet
hepten korumasız kalacaktır.
Bu büyük tehlike orta
da iken, ülkede Baas rejimi benzeri bir tek adam rejimi kurulurken yani rejim
değişirken Atatürk’ün partisi Cumhuriyet Halk Partisinde koltuk kavgası
yapılıyor. Cumhurbaşkanı adayı, kendisini kurultay yerine koyup partinin Genel
Başkanına, tüzükte yeri ve tarifi olmayan “Onursal Başkanlık” teklif ediyor.
Yani rüşver teklif ediyor.
Peki parti yönetimi bu
arada ne yapıyor, her kaybedilen seçimden
sonra yoğunlaşan eleştiriler karşısında,
yaptığı gibi olası tehlikeleri işaret edip, "ne yapsa idik yani, halkı
sokağa mı davet etseydik" türünden komik mazeretler üretiyorlar..
Oysa, onlardan
beklenen halkı sokağa davet etmek değildi. Gerçekler halka anlatılsa idi, halk
direnmenin demokratik ve meşru yollarını kendisi bulurdu. Dünyada bunun
örnekleri çoktur. Ama hem yönetiminin ve hem de Cumhurbaşkanı adayının işlerine, seçimin kazanılabileceği yalanıyla halkı pasifleştirmek
geldi.
Seçimin ikinci tura
kalması için 800.000 oy yeterli iken aramızdaki fark 10.000.000 denerek ikinci
tur ihtimali baştan yokmuş intibaı halkta uyandırıldı.
Türkiye'deki seçimler
de sözüm ona "serbest ve adil" seçimlerdi. Oysa, yasal, siyasal ve toplumsal
ortam çoktandır tek adam/tek partinin kazanmasına göre oluşturulmuştu. Aynen
Baas rejimlerinde olduğu gibi. Ortamın "serbest ve adil"
olmadığını bağımsız uluslararası kuruluşlar da raporlarında saptamıştı.
Böyle bir ortamda seçim
kazanmalarının mümkün olmadığını -daha doğrusu, seçim kazanmalarına izin
verilmeyeceğini- Cumhuriyet Halk Partisi yönetimi pekala görüyorlardı,en
azından görmeleri gerekirdi
Bu gerçeği kamuoyuna
anlatmak ve seçim yapılmadan önce ortamın adil ve eşit hale getirilmesi için
çaba göstermek yerine, sanki seçim kazanılabilirmiş gibi rol yaparak, halkı
açıkça aldattılar. Halka, hüsran ile sonuçlanması kaçınılmaz ümitler
pompaladılar.