Son yıllarda
yaşadıklarımıza bakarsanız laikliğin ne kadar önemli olduğu gün gibi ortaya
çıkar.
Önce
Fethullah Gülen ve en sonda
Adnan Hoca diye isimlendirilen kişinin kurdukları tarikatlarla
yaşadıklarımıza bakarsanız tarikatların bu toplumun hayatında ne kadar
tehlikeli olduğu açığa çıkar.
Bu tarikatlar
önceleri sade dini konularla uğraşırken, güçlendikçe devlet örgütüne sızmaya
ona yön vermeye çalışırlar.
Fethullah
Gülen hareketi de önce bir din hareketi olarak başlamış ve güçlendikçe de
devleti ele geçirmeye yeltenmiştir.
Fethullah Gülen hareketi devleti yönetenlerden
destek görerek gelişmiş ve büyümüştür.
Bunlar devleti
ele geçirmeye karar verdikleri andan itibaren, önce idarede sonra yargıda ve en
son olarak da Türk silahlı Kuvvetlerinde kendilerine yer tutmaya başladılar.
Dini siyasete
alet etmeyi alışkanlı haline getiren ve iktidar olan İslamcı partiler, bunların
idarede, yargıda ve Türk silahlı Kuvvetlerinde yer tutmalarına hem göz yumdular
ve hem de önlerini açtılar.
Bu örgüt
İdareye, yargıya egemen olduktan sonra önce siyasi iktidarın gözüne girmek için
Deniz Baykal operasyonunu yaptı. Bu operasyon AKP’nin işine geldiği için hiç
ses çıkartmadılar, hatta bunu büyük bir mutlulukla seyir ettiler.
İktidar bu
olay sonrası ciddi bir devletin yapması gerekeni yapıp, faillerini ortaya
çıkartsa idi belki olay daha o günden çözülecek ve Türkiye daha büyük badireler
yaşamayacaktı.
Tabii dinci
yapılanmaların nihai hedefinin iktidarı ele geçirmek olduğunu göremeyen,
sıranın kendilerine de geleceğini düşünemeyen AKP iktidarı bu hukuksuzluğu
ellerini ovuşturarak seyir etti.
İktidarın bu
korumacılığından da cesaret bulan
iktidar 17- 25 Aralık olayları için
düğmeye basarak iktidarın bütün kirli çamaşırlarını ortaya döktüler. AKP
iktidarı bütün bu olanlar karşısında sadece bunlar yalan diyemedi, sadece düzmece diyebildi.
FETÖ
yapılanmasının da üstüne gidemedi.
Bütün bu
dinci terör örgütlerinin ortak özelliği yabancı istihbarat örgütlerinin bunları
kullanmasıdır.
Nitekim
FETÖ’nün CİA’nın korumasında olduğunu bilmeyen kalmadı.
Sonunda 15
Temmuz darbe teşebbüsüne kadar geldik. Günahlı günahsız binlerce insan
tutuklandı, işinden gücünden oldu. İnsanların hepsine FETÖ’cü damgası vurduk,
bu damgayı vururken de, bir dönem devlette bir göreve gelebilmek, yükselebilmek
için bu örgüte yakın durulması gerektiğini iktidar eliyle teşvik edildiğini
unuttuk.
Şimdi de
Adnan Hoca çıktı karşımıza, oda el konulmuş, özgürlüklerinden mahrum edilmiş
“Kedicik” diye nitelenen kızlar yardımıyla şantaj kasetleri çekmiş ve elde
ettiği “Devlet sırlarını” İsrail’e vermiş.
Bu Adnan Hoca
denen adam ve şürekası ile uğraşan emniyet mensupları onlarca davalar ile yüz
yüze geldiler.
Bu her iki
grubunda kurucularına bakın “cahil,
şarlatan” sıfatlarının en yakıştığı insanlar olduğunu görürsünüz.
Adnan Hoca
tarikatı tarafından çocuklarına el konulan insanlar zamanında muhakkak ki emniyet birimlerine baş vurmuşlardır.
Ama bu örgüt siyasal iktidarın işine geldiği sürece üstüne gidilmemiştir.
Böyle bir
adam devletin sırlarına nasıl vakıf olabilmiştir. Bu şantaj kasetlerinde kimler
vardır.
Düşünebiliyor
musunuz, böyle bir hasta göz altına alınırken, “Tayyip Hoca’nın haberi var mı?, Biz seçimde onu desteklemiş
idik” diyebilecek kadar fütursuzlaşabilmiştir.
Onun için
büyük Atatürk “Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler memleketi
olamaz Türkiye Cumhuriyeti her alanda doğru yolu gösterecek, uyaracak güçtedir.
Biz uygarlığın bilim ve fenninden güç alıyoruz ve ona göre yürüyoruz. Başka bir
şey tanımayız” demiştir.
İktidardan
himaye gören, yabancı istihbarat örgütlerinin kullandığı iki meczubun yaptıklarına bakarmısınız? 21.
yüzyılda bilim çağında biz nelerle uğraşıyoruz.
İşte laiklik
bunun için çok önemlidir. Burada bittiğini sanmayın yarında diğer tarikatların
maceraların duyarız.