Geçen yazımda şapkamızı önümüze koyup
düşünmemiz gerektiğini yazmıştım. Hala aynı noktadayım.
24 Haziran seçim sonuçlarına göre, seçimin
kazananı kim, kaybedeni kim, bunları tartışacağımız yerde meydanlara toplanan
milyonları çok doğru tahlil etmek lazım.
Cumhuriyet Halk Partisi, kentlilerin oyunu
alan bir parti haline gelmiştir. Diğer partiler o “kentli” dediğimiz zümreyi ürküttüğü için bu
zümre Cumhuriyet Halk Partisine yönelmiştir.
Anavatan ve Doğru Yol Partilerinin eriyip
bitmelerinden sonra, merkez sağda olan seçmenin
başka seçeneği kalmadığı için o partilerin kentli seçmeni Cumhuriyet Halk Partisine yönelmiş durumdadır.
O zaman Cumhuriyet Halk partisini büyütmek için, kent varoşlarına gelip
yerleşmiş ama henüz kentlileşememiş seçmen kitlesine, artık azalsa bile köylü
seçmene, fakirliğin, yoksulluğun onların
kaderi olmadığını bunu çözmek için var olması gereken projelerimizi anlatmak
gerekir.
“Hakça bir düzen, ne ezen ne ezilen” sloganunu,
slogan olmaktan çıkarıp nasıl hayata geçireceğimizi anlatmamız lazım.
Köyde ki varoşlarda ki Mehmet ağanın
sorunlarını çözemedik, ama en azından torun Memo’ya, Ayşe kıza ne vereceğimizi
söylemek, sorunlarına nasıl çözüm bulacağımızı anlatmak zorundayız.
Tarım da, üreticiyi korumak için üretim planlamasını
nasıl yapacağımızı, sadece çiftçinin
kullandığı tarım girdileri üstündeki vergi yükünü nasıl hafifleteceğimizi halka
anlatmak zorundayız.
Ülkenin hangi bölgesinde toprak reformu, hangi bölgesinde tarım reformu yapacağımızı anlatmamız
lazım.
Bitirilen hayvancılığı nasıl ayağa
kaldıracağımızı anlatmalıyız.
Gerçek üreticiyi, sömürülmekten kurtarmak
için tarım kooperatiflerini nasıl hayata geçireceğimizi anlatmak zorundayız.
Çiftçimizin doğaya teslim olmasına, kuralsız
piyasa koşullarında kaderine terk edilmesine, üretimden kopartılarak önce
yoksullaştırılıp sonra büyük kent varoşlarında ucuz emek olarak istismar
edilmesine nasıl engel olacağımızı anlatmamız gerekir.
Varoşlarda yaşayan, genç erkek ve
kızlarımızı nasıl meslek sahibi yapacağımızı anlatmamız gerekiyor.
Gelişmiş ülkelerin bütçelerinin %30’u sosyal
yardımlara ayrılmışken bu Türkiye de sadece %16 dır.Cumhuriyet Halk Partisi bu
%16 yı nasıl %30lara çekeceğini bu geniş ve yoksul kitlelere anlatmak zorundadır.
Bu sosyal yardımların kişinin toplumda,
insan onuruna yaraşır bir şekilde yaşaması için verileceğini, bu yapılırken
yardım alan ferdin ve ailenin onurunun korunacağını bu geniş ezilen kitlelere
anlatmamız gerekirdi.
Bu ülkede on binlerce atanamamış öğretmen
varken, taşımalı eğitime son verip, köye öğretmenini nasıl geri getireceğimizi
anlatmalıyız.
Seçim sürecinde Cumhuriyet Halk Partisi bu
konulara hiç değinmemiştir.
Tabii bu program eleştirisi çok
uzatılabilinir. Ama Cumhuriyet Halk partisinin artık terörü açıkça lanetlememiş HDP’ye destek
olmak arzusundan sıyrılması gerekir. Biz demokrasinin yerleşmesini sağlıyoruz
safsatalarını bırakın. Terörle arasına mesafe koymamış HDP ye destek vermemek, o yöre halkını dışlamak
olmadığını, o yöre halkına anlatmamız gerekir.
Kılıçdaroğlu, Milletvekili listelerinde kaç
tane hemşerisinin olduğunu açık yüreklilikle söyleyebilir mi?
Bugün bunları söyleyenlere, bir kısım
kendini Cumhuriyet Halk Partili zanneden zavallı, “ şurada önümüzde beş altı ay
sonra yerel seçimler var, şimdi zamanı mı” diyeceklerdir.
Partimizin
ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa
Kemal ATATÜRK’ün “Gerçekleri konuşmaktan
korkmayınız” sözünü onlara
hatırlatmamız ve doğruları söylemeye devam etmemiz gerekiyor.
Halka dokunmak ciddi program, programı
hayata geçireceğimiz projelerimiz ve kendinden çok ülkesini ve partisini
düşünen içtenlikli bir üye yapısıyla mümkün olabilir.