Değerli siyaset adamı ve
diplomat Sayın Onur Öymenden aldığım bir mesajı sizlerle paylaşmak istiyorum.
Sayın Öymen mesajında:
“Basın haberlerine göre 8-17 Kasım
tarihlerinde Norveç'te düzenlenen bir NATO tatbikatının masa başı
simülasyonunda "düşman liderler biyografisinde" Atatürk'ün heykeli
kullanılmış. Bu haber ülkemizde güçlü ve haklı bir tepkiye yol açtı. Aynı tatbikat
çerçevesinde Hollanda'daki karargahta Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan
adına açılan sahte bir internet hesabında düşman ülkeleri liderleriyle
işbirliği yaptığı iddiasına yer verilmiş. Bu iddia da ülkemizde şiddetle
eleştirildi. O tatbikata katılan askerlerimiz tepki olarak geri çekildi.
NATO ve Norveç makamları bu olayları
doğruladılar ve Türkiye'den özür dilediler. Birinci olaydan sorumlu olan bir
teknisyenin, ikinci olaydan sorumlu olan Norveç'li bir subayın görevden
alındığını ve bunlar hakkında idari soruşturma başladığını açıkladılar.
Siyasetçilerimiz ve basınımız bu olayı bir
skandal olarak nitelendirdiler. Bence "skandal" sözcüğü olayın
vahametini göstermekte yetersiz kalıyor.
Her iki olay da NATO ittifakının bel
kemiğini oluşturan "dayanışma" ilkesinin açıkça tahrip edilmesi
anlamına geliyor. Alt düzeyde iki kişinin cezalandırılmasıyla bu olayın üstünü
örtmek mümkün değildir.
Türkiye gecikmeden konuyu NATO Askeri
Komitesine ve NATO Konseyine getirerek yetkililerden hesap sormalıdır.
Bence sorgulanması gereken hususlar şunlardır:
Bence sorgulanması gereken hususlar şunlardır:
-Bir teknisyene düşman liderler biyografisi
kendi takdirine göre hazırlama görevini kim vermiştir?
-Bu teknisyenin tercihleri hiçbir makam
tarafından denetlenmeden ve onaylanmadan mı tatbikat simülasyonuna
yerleştirilmiştir?
-Benim NATO Daimi Temsilcisi olarak görev
yaptığım dönemde NATO tatbikatlarındaki kural, her hangi bir ülkenin adının
"düşman devlet olarak" zikredilmesinden kaçınılması yönündeydi. Bu
kural liderler için de geçerliydi. Tatbikatlarda düşman olarak "hayali
ülkeler, hayali isimlerle" gösterilirdi. Şimdi bu kural değişmiş
midir?
-Bir üye ülkenin tarihi liderinin ve bugünkü
Cumhurbaşkanının düşman olarak gösterilmesi bence yalnız idari değil, cezai
işlem yapılmasını gereken bir suç oluşturmaktadır.
-Bu olay NATO'nun bu ve benzeri konulardaki
kurallarının gözden geçirilip yeniden düzenlenmesini gerekli kılmaktadır.
Johnson Mektubu, Amerikan Kongresinin 1975
yılında Türkiye'ye silah ambargosu uygulaması, Alman Hükümetinin 1990'lı
yılların başlarında aldığı askeri ambargo kararı, aynı zamanda NATO üyesi olan
bazı AB üyelerinin sürekli olarak Türkiye'yi Avrupa'dan dışlayıcı söylem ve
eylemleri, halkımızı rencide edici bu gibi vahim gelişmelerin siyasi zeminini
oluşturmuştur.
Bütün bu nedenle Türkiye'nin bütün bu
konuları en üst düzeyde masaya yatırarak ilişkilerimizi yeni ve sağlam bir
zemine oturtmaya çalışması artık kaçınılmaz bir görev haline
gelmiştir.
Hiç bir koşulda feda edemeyeceğimiz değerlerin başında ülkemizin haysiyeti ve ulusal gururumuz gelmektedir.” Demiştir.
Hiç bir koşulda feda edemeyeceğimiz değerlerin başında ülkemizin haysiyeti ve ulusal gururumuz gelmektedir.” Demiştir.
İşin iç yüzünü tam olarak anlayabilmek için,
bu iki olayın failleri olan teknisyen ve Norveç’li subayın kimliklerinin
açıklanması çok önemlidir.
Kimdir bu kişiler, kimlerle ilişki
halindedirler. Böyle davranmaya bunları kim, ne karşılığında ikna etmiştir. Bunların aydınlatılması Türkiye
açısından hayati önem taşımaktadır.
Bu kişiler ve ilişkileri tespit edildikten
sonra olayın iki kişinin ahlaksızlığı mı olduğu yoksa başka tertiplerin maşası
mı oldukları ortaya çıkacaktır.
Bunları aydınlatmadan kuru kuruya “özür
dilenmesi” sorunları çözmez.
Bu çirkin olaylar iktidar tarafından biranda
gündemden düşürüldü. Bu gündemden düşürülmemesi gereken bir konudur. Zira
ülkenin onuru zedelenmiştir.