Hukuku, demokratik ilkeleri ve anayasayı
açıkça çiğneyerek yıllardır "baskıcı siyaset" yürüten bir iktidara
karşı muhalefetin, şimdiye kadar olduğu gibi, sıradan usullerle siyaset yaparak
başarı kazanması mümkün olamaz.
Baskıcı siyasetin ortadaki unsurlarını
saymaya gerek yok.
"Sıradan usullerin” ne olduğu ise, Cumhuriyet
Halk Partisi’nin şimdiye kadar yaptıklarına bakarak görülebilir ve siyaseti TBMM'ne hapsetmek olarak
özetlenebilir. Genel Kurul ve grup konuşmaları, yazılı sorular, basın
toplantıları vb. yöntemlerin hemen hiçbir etkinliğinin olmadığı gibi,
kamuoyunda da bir karşılığının bulunmadığını geçtiğimiz yıllarda net olarak
gördük. Esasen, iktidarın en güçlü olduğu zemin TBMM..
Mevcut siyaset tarzı ile CHP, hiçbir
seçimde başarılı olamadığı gibi, AKP'nin içeride ve dışarıda herhangi bir
olumsuz politikasına da 1 Mart tezkeresi hariç engel olamadı.
O halde, başarı için CHP'nin, halkta
karşılık bulacak, kitlelerde heyecan yaratacak, meşru toplumsal muhalefeti
harekete geçirecek başka bir siyaset tarzı benimsemesi gerekiyor. CHP'nin
mevcut yönetimi bunu yapar mı? Yapabilir mi? Cevabım kesin olarak, hayır!
Referandum sonrası CHP, önümüzdeki dönemin
stratejisini belirlemek için, merkez kurullarını, belediye ve il başkanlarını topladı.
Toplantılardan "TBMM'de sert muhalefet" kararı çıktığı bildirildi.
Yani, eski tas, eski hamam. Kıpırdamaya niyetleri yok!
Oysa, AKP iktidarının baskıcı siyasetine karşı Cumhuriyet Halk Partisinin
-elbette demokratik kurallar ve meşruiyet içinde kalarak- “zorlayıcı siyaset”
tarzı geliştirmesi gerekiyor.
Bu kavram, yani zorlayıcı siyaset, uluslararası
ilişkilerde mevcut olan “zorlayıcı diplomasi (coersive diplomacy) kavramından
yola çıkarak bulunmuş bir kavramdır.
Zorlayıcı diplomasi, rakibin girişmesi olası bir eylemi daha başlanmadan
önlemeyi; silah kullanmadan, başlamış veya sona ermiş bir eylemi de durdurmayı
veya geri aldırmayı amaçlayan girişimlere deniliyor. Konumuz değil; ama,
araçları, ültimatom, siyasal ve askeri baskı gibi..
Oradan yola çıkılarak, "zorlayıcı
siyaset" de meşruiyet sınırını geçmeden; ama, o sınırı zorlayarak, “birileri
ne der” kompleksinden kurtularak politik rakibi baskı altına alacak yöntemler
olarak tarif edilebilir.
En basiti Sözcü Gazetesine uygulanan
haksız, hukuksuz baskı karşısında yazarlarının
ortaya koydukları tavır ve halkın
büyük çoğunluğunun birden fazla sözcü gazetesi alarak gösterdiği tepki gibi.
Cumhuriyet Halk Partisi Yönetimi, Halk
partili Belediyelere her gün muhalefet yapan gazetelerden 500.000.- adet
aldırıp kahvelere üniversite kantinlerine, yoksul semtlere dağıtma talimatı
verebilir.
Son yıllarda yapılan bütün seçimlerin
meşru, adil ve demokratik olmayan koşullarda yürütüldüğünü bütün dünya gördü,
yazdı. Cumhuriyet Halk Partililer de hep bu durumdan şikayet ettik. Ama bir
şeyi gözden kaçırdık sokaktaki insanların şikayet etme hakları olabilir de,
Cumhuriyet Halk Partisi yönetiminin olamaz. Cumhuriyet Halk Partisi yönetiminden beklenen, bu koşulları ortadan kaldıracak
siyaseti üretmektir.
Pasif direnişler organize edilebilinir.
İnsanlar kırmadan dökmeden meydanlarda toplanmaya çağrılabilinir. Unutmayalım ki “Duran Adam” eylemi hem
Türkiye’de ve hem de dünyada çok dikkat çekmişti.
Nitekim, Doğu Avrupa'da komünizme son
darbeyi Prag'ın, Varşova'nın, Leipzig'in meydanlarında haftalarca
sessizce toplanarak direnen yüzbinler vurdu
Türkiye de denenmiş ve başarılı olmuş
“Devamlı aydınlık için bir dakika karanlık eylemi” gibi, “Cumhuriyet Mitingleri” hukuka aykırı
bir tarafı olmayan toplumsal eylemlerdi.
Bu ve benzeri, hukuka ve kamu düzenine
aykırı olmayan etkin pasif direniş
yöntemleri bulunabilir.
Tabii bunları bulup hayata geçirmek
Cumhuriyet Halk Partisi yönetimlerinin görevidir.
.