Bugün ülke, fabrika
ayarlarına döndürebilecek halkçı, devrimci, millet egemenliğine inanan lider ve kadrolara ihtiyaç duymaktadır.
Bu millet son
yüzyılda, hele son 90 yılda, olağanüstü değişiklikler görüp geçirdi. İlkin
padişahlıktan Cumhuriyete, maalesef
bugün tam aksine bir dönüş de olsa, tek
kişinin egemenliğinden ulus egemenliğine , sonra tek partili rejimden çok
partili demokratik rejime; şeriat devletinden laik devlete geçti; yasalarını
değiştirdi, yaşamını, giyimini kuşamını değiştirdi. Son kırk yılda ise köyden
kente göç ederek yerini çevresini değiştirdi. Yani bir insan ömrüne sığacak
sürede çağ değiştirdi.
Ancak maalesef yeniliklerin
bir çoğu gibi, demokrasi de, millet egemenliği de, demokratik haklar ve özgürlükler
de tepeden geldi, toplumumuza yukarıdan verildi.
Verildiği gibi bazen
de şimdi olduğu gibi bir tek adam iradesiyle geri alınabildi.
Bu hakların,
özgürlükler için özveri gösterilmeden, mücadelesi yapılmadan geldiği için değeri de gereğince bilinmedi.
O nedenle kişi
güvenliğini de ortadan kaldıracak, kuvvetler ayrımı ortadan kaldırılırken,
toplumun yarısı bu olaya tepkisiz kaldı.
Bu işin mimarı Recep
Tayyip Erdoğan’dı. Geriye gidiş olarak nitelenebilecek köklü değişikliklere
yönelmesi bakımından radikaldi.
Bu radikal
değişikliğe destek verenlerin büyük çoğunluğu doğrudan doğruya Recep Tayyip
Erdoğan’ın kişiliğine bağlı ve inanan kitlelerdir.
Anlaşılıyor ki,
önümüzdeki dönem Recep Tayyip Erdoğan ve
onun getirmek ve kurumsallaştırmak isteyeceği yapıyla demokratik yollardan
mücadeleyle geçecektir.
Durum böyle olduğuna
göre, bu yapılanmayla, bu geriye gidişle
mücadele edecek Cumhuriyet Halk
Partisinin genel başkanı olacak kişinin
vasıfları önem arz etmektedir.
Bu nedenle,
Cumhuriyetin temel değerleri iktidar sahipleri tarafından ortadan
kaldırılırken, bununla mücadele edecek ve bunu yaparken de kurtuluş savaşında
olduğu gibi toplumun geniş bölümünü kucaklayabilecek bir lidere ihtiyaç vardır.
Böyle bir liderin
ortaya çıkabilmesi içinde tarihi, sosyal ve psikolojik şartlar mevcuttur.
Elbette entelektüel
derinliği olan, saygın bir insan olması gerekiyor. Bir şey söylemeye başladığı
zaman karşı taraftakilerin bile acaba ne diyor diye kulak vereceği bir insan
olması gerekiyor.
Elbette bu lider
yüzlerce yılda bir defa gelebilen bir Atatürk olmayacaktır ama anayasa
referandumundaki yüzde ellinin üstündeki seçmen kitlesini kucaklayabilecek bir
insan olması gerekiyor.
Siyasi şartlar artık
insanları sağcı solcu diye ayırabileceğimiz noktayı çoktan aşmıştır. Olayı sol sağ diye kategorize ettiğiniz zaman
ulaşılacak nokta yüzde yirmi beşleri aşamaz.
Ama Cumhuriyet Halk
Partisi fabrika ayarlarına dönüp, ırkçı ve şeriatçı olmayan muhafazakar seçmeni
de kucakladığı zaman referandum sonucuna yakın ve hatta daha büyük bir kitleye ulaşır.
Geçtiğimiz hafta içinde Prof. Dr Korkut Boratav Cumhuriyet
Halk Partisine bir çağrı yaparak “Sosyal demokrasiyi değil, açıkça cumhuriyet
değerlerini sahiplenin. ‘Hayır’ bloğunun pekişmesine, genişlemesine ancak bu
doğrultuda katkı yapılabilinir” demişti.
Bu tarif tam da partinin kurucu Genel başkanı Ulu Önder
Atatürk’ün dayandığı geniş halk kitlesini tarif etmektedir.
Yıllardır oynanan oyun Cumhuriyet Halk Partisini önce bu
çizgiden uzaklaştırıp ve sonrada orada tutarak yüzde yirmi beş sınırına mahkûm
etmektir.
Cumhuriyet Halk Partisinin ve de Türkiye’nin ihtiyaç
duyduğu lider, partiyi, geniş halk kitleleriyle buluşturacak ve halkçı devrimci çizgiye çekebilecek
liderdir.