Terör, 28 Haziran
gecesi, bu kez İstanbul Atatürk Havalimanında vurdu. Onlarca ölü.
İster PKK ister İŞİD terörü, gün geçmiyor ki, şehit
haberi gelmesin. Bu terörün sorumlusu kim?
1 yılda 17 katliam
yaşanmış yüzlerce günahsız can gitmiş.
Uygar bir ülkede
böyle bir olaydan sonra bazı siyasilerin ve bürokratların istifa etmesi gerekir
değil mi?
Bizde başarısızlıkta
istifa kurumu çalışmaz. Ne siyasisi ne bürokratı, bunu aklından bile geçirmez.
Ama hemen yayın yasağı
getirmeyi, interneti yavaşlatmayı hiç ihmal etmezler.
Ondan sonra hamasi
nutuklar başlar. “Dökülen kanlar yerde kalmayacak”, “Sabrımızı sınamasınlar”, “Güvenlik
zafiyeti yok!” Adam kaleşnikofla havalimanına geldiği gibi dış hatlar terminal
binasının kapısında insanları taramış, sonrada kendini patlatmış, bir kişide
değil, üç kişi, ama Allahtan güvenlik zafiyeti yokmuş.
Güvenlik zafiyetinin
olduğu hangi şartın gerçekleşmesi ile kabul edilecek bir de onu anlatsalar.
Atatürk Havalimanındaki saldırıyı gerçekleştiren İŞİD,
ne hikmetse ne Suudi Arabistan’da, ne Katar’da ve ne de körfez ülkelerinde
böyle bir saldırı gerçekleştirmiyor.
Niye acaba? Bu
örgütün, yani “kızgın çocukların”
finansını bu ülkeler mi sağlıyor.
Esad ile ilişkini,
aslında ABD öyle istedi diye kesmene rağmen, etrafa insan haklarını ihlal
ediyor o nedenle ilişkimizi kesiyoruz demiştin.
Terör de bir insan
hakkı ihlalidir, terörün bu finansörleri ile ilişkini niye kesmiyorsun, bak
bunlar senin ülkende katliam yapılmasının finansını sağlıyorlar.
Hadi kes ilişkini,
kessene, kesemezsin. Midenden bağlısın çünkü.
Adam seni İstanbul’
da kaldığı otel odasına, ayağına getirdi. Bu milletin onuru ile oynattın. Bu
seni hiç rahatsız etmedi.
Adam Ermenistan’da
anıta gider ama Anıtkabir’e gitmez, senin de çıtın bile çıkmaz/çıkamaz.
Atatürk’e aklınca saygısızlık ettiğini düşünüp bundan zevk bile alırsın.
Yalakaların, bu
katliama da kendilerince hemen bir yalan bulurlar ve buldular da,
“Efendim İŞİD bunu Rusya ile aramızdaki yumuşamaya kızdığı için yapmış.”
Aferin, milletin
aklıyla alay etmeye devam edin.
Bu kadar yalağın
olduğu bir ülkede, birisi de çıkıp, sorumlular istifa etsin demeyi akıl
etmiyor, akıl edenlerde ümidi kestiği için ağzına almıyor.
Düşünebiliyor
musunuz, İstanbul’da katliam yaşanıyor, Meclis, aynı gün,aynı saatlerde Sarayın
Yargıtay’ını, Saray’ın Danıştay’ını yangından mal kaçırır gibi kurma çabasında,
yani orada da tam bir hukuk katliamı yaşanıyor.
Ankara’da TBMM’de hukuk
katliamı, İstanbul’da Atatürk Havalimanında insan katliamı, ikisinin de
sorumlusu AKP iktidarı.
Ama korku dağları
beklemeye başladı, bütün bu hukuku yok etme operasyonunun nedeni, kendini
güvenceye almak. Hangi anayasal, yasal düzenlemeyi yaparsan yap, hesap
vereceksin.
Yaptıkların nedeniyle hesap vermen yarına kalabilir,
ama bil ki yanına kalmayacak.
Yabancı basın ölü
sayısını ve hem de İstanbul Valisine dayanarak 36 diye verdiği anlarda, ülkenin Adalet Bakanı
TBMM Genel Kurulunda ölü sayısını 10 diye açıklıyordu.
Hakikaten bu millet
çok saygılı, kuzu gibi, onlarca insan ölmüş, yüzden fazlası yaralı, kendini
Başbakan zanneden emir kulu hastanede yaralıları ziyaret ediyor, bir kişi de
çıkıp “Efendi sen hangi yüzle buraya
geliyorsun, benim can güvenliğimi sağlamak senin görevin değil mi?” demiyor.
Kendini Başbakan
zanneden zat, kaç masum öldükten sonra istifayı düşünecek acaba? Ulaştırma
Bakanı iken “Hızlı Tren” faciasından sonra da aynı pişkinlikle, yüzü bile
kızarmadan makamında oturmuştu.
Siz, İçişleri
Bakanını, MİT Müsteşarını, Emniyet Genel Müdürünü hiç bu arada ortalarda
gördünüz mü?
Bu ülkede katliam
olduğu zaman ortaya çıkıp halka hesap vermesi gerekenler bunlar değil mi?
Onlar da, ama onlar
şimdi araziye uyup hedef küçültüyorlar.
İki güne kalmaz bu
katliam da unutulur, hayat devam eder. Ölen, öldüğüyle, sakat kalan sakat
kaldığı ile kalır, demokratik yollardan milletçe hesap sormasını
öğrenemediğimiz, bu hesap sorma işlemini bizim yerimize başkalarının yapmasını
beklemediğimiz zaman, yani bizim yerimize birilerinin bir şey yapmasını beklemekten
vazgeçtiğimiz zaman kurtulacağız.