Geçtiğimiz Pazar günü 24 Temmuz’da Lozan
Barış Antlaşmasının 93. Yılını kutladık.
Lozan, Çöken ve dağılan bir imparatorluğun
küllerinden doğan bir milletin kendisine 1. Dünya savaşı galipleri tarafından
dayatılan Sevr antlaşmasını yırtıp attığı
anlaşmanın adıdır. Lozan emperyalizme karşı kazanılan askeri zaferin diplomasi
alanında taçlandırılmasıdır.
Lozan müzakereleri tam 8 ay sürmüş, Türk
tarafının kayıtsız şartsız bağımsızlık
için verdiği mücadele başarıya ulaşmıştır.
Bu başarı emperyalistleri hiç memnun
etmediği gibi, bunun öcünü almak için hep çaba sarf etmişler, uygun zaman ve
zemin yakalamaya çalışmışlardır.
Bunun ilk dile getirilmesi, açığa vurulması
Lozan’daki İngiliz Dışişleri Bakanı Lord Curzon tarafından İsmet Paşa’ya “Aylardan beri müzakere ediyoruz. Arzu
ettiklerimizin hiç birini alamıyoruz. Vermiyorsunuz. Anlayış göstermiyorsunuz.
Memnun değiliz sizden. Ama ne reddederseniz, cebimize saklıyoruz. Memleketiniz
haraptır. Yarın geleceksiniz. Bunları tamir etmek için, kalkınmak için yardım
isteyeceksiniz. O zaman, bu cebime koyduklarımın her birini birer birer
çıkartıp size vereceğim” şeklindeki açıklamasıdır.
Lozan’daki Türk diplomasinin başarısını içlerine sindirememişlerdir.
Hatta o tarihte bir İngiliz gazetesi olan
New Conventional, bu bağımsızlığın uzun ömürlü olamayacağını yazmak
küstahlığını bile göstermiştir.
Bu kin ve hazımsızlık hep devam ede
gelmiştir. Türkiye ne zaman bir uluslararası problemle uğraşsa, emperyalistler daima kendilerine hizmet
edecek uşaklar bulmuşlardır. O tarihlerde Şeyh Sait, bugünlerde Fethullah
Gülen. Biri o günün süper gücü İngilizlerin uşağı idi diğeri bugünün süper gücü
Amerika’nın maşası.
Emperyalistlerin bu ülke üstündeki oyunlarının
hedefi, Orta Doğu haritasını yeniden istedikleri gibi çizebilmek için yırtıp
attığımız Sevr’i hayata geçirebilmektir.
Türkiye Kerkük-Musul ile meşgulken, Hatay
meselesi ile uğraşırken emperyalistlerin ülke içindeki uşakları da hep
ayaklanmalar çıkartmışlardır.
Bugünde yaşanan oyun aynı oyundur.
Geçmişte dirayet sahibi devlet adamları bu
ülkeyi yönettikleri için emperyalist uşakları bugün olduğu gibi devleti ele
geçirememişlerdi.Zira o gün kıstas bugün olduğu biat değil, liyakatti
Bugün durum çok farklıdır. Son otuz yıldır
bu devleti ele geçirme çabası içindeki bir örgüt, ekonomik gücü olmayan ailelerin
çocuklarını elde ederek, o genç dimağları zehirleyerek, emperyalistlerin
oyuncağı haline getirerek bu darbe girişimini tezgâhlamışlardır.
Suçlu, ülke çocuklarına gerekli eğitim
imkanı sağlayamadığı için, bu çocukları tarikatların, cemaatlerin ağına
düşmesine neden olan son otuz yılın
siyasal iktidarlardır.
Bir
terör örgütünün, Devlet içinde bu kadar dal budak salması, dış destek olmadan
ve içerden himaye görmeden, mümkün değildir.
Nitekim, dışarıdan desteğin, içeriden himayenin
varlığı artık gün yüzüne çıkmıştır.
Bu sadece dinci tarikatlar için değil,
bölücü terör örgütü içinde böyledir.
Dış destek gören bütün terör örgütlerinin
tek hedefi vardır, o da faaliyet gösterdikleri ülkede iç savaş çıkartmaktır.
Gerek Fethullah Gülen terör örgütünün ve
gerekse PKK’nın tek derdi ülkede bir iç savaş çıkartıp, bu ülkeyi Irak ve
Suriye haline getirmek, böylece emperyalistlerin Orta Doğunun haritası yeniden
çizmelerine yardımcı olmaktır.
Ancak bunda başarılı olamayacaklardır. O gün
Lozan’da atılan imza, kendisini Türk olarak kabul edenlerin, onun gücüne inan
aydınların ve Atatürk ve arkadaşlarının el ele vererek attıkları imzadır.
Bugünde, o gün o imzayı atanların çocukları,
torunları aynı kararlılıkla emperyalizme
karşı duracak ve bu ülkenin esenliği için, onların yurt içindeki uşaklarını dün
olduğu gibi bugünde mahvedeceklerdir.
Son otuz yıldır yaşadıklarımız, Lozan’ın
önemini gözler önüne sermiştir. Onun önemini değerini daha çok arttırmıştır.
Lozan bizlere armağan edenleri minnetle ve
şükranla anıyoruz.