Hep böyle yapmadık
mı?
12 Eylülü tartışırken
sadece 12 Eylül darbecilerinin uygulamalarını tartıştık. 12 Eylüle gelinen
süreçte siyaset kurumunun hatalarını yanlışlarını tartıştık mı?
Tartışmadık.
Tartışmaktan kaçarak,
hata yapan siyasetçinin hatalarının üstüne gitmeden, bedelini ödetmeden, hiçbir sorunu çözemeyiz.
15 Temmuz, aymazlığın,
tarihten ders almamanın, hatta zaman zaman siyasi çıkar uğruna, oy uğruna “yardım yataklığa varan” göz yummaların
sonucunda sahneye konan, rejisörlüğünü Amerikalıların yaptığı bir oyundur.
Fethullah Terör
Örgütü yapılanması Turgut Özal döneminde başlamıştır.
O günleri yaşayanlar
rahmetli Uğur Mumcu’nun bu dinci örgütlenmeleri defalarca yazdığını anımsayacaklardır.
Şimdi çıkıp,
“Zamanında biz muhalefeti dinlemedik, 17-25 Aralıktan sonra da muhalefet biz
dinlemedi” diyerek hataların üstü örtülemez sorumluluktan kurtulunulamaz.
Turgut Özal
döneminden başlayarak 15 Temmuz’a kadar, bilerek veya bilmeden terör örgütünü himaye edenlerden, yardım
yataklık yapanlardan hesap sormak zorundayız.
Bugün yaşadıklarımıza
ilk doğru teşhisi koyan Cumhuriyet Halk Partisi olmuş ve bu nedenle de
operasyona maruz kalmıştır.
İlk dört imzacısı
Deniz Baykal, Önder Sav, Kemal Anadol ve
Ali Topuz olan 15 Şubat 2007 tarihli Meclis Soruşturma Önergesinde bugünlere
gelinmesinin sebepleri ortaya konmuştur.
Önergede bugünleri
anlatan “Cumhuriyet tarihi boyunca bu
nitelikte ve düzeyde bir kadrolaşma hareketi, hiçbir siyasi iktidar döneminde
gerçekleşmemiştir.Bu hareket, toplumun barış ve dayanışmaya dayalı yapısını
derinden etkileyecek ve bozacak boyutlara ulaşmıştır. Kadrolaşma hareketi;Başbakanlık
düzeyinden, Başbakanlık müsteşarlığı ve ilgili bakanlıklar eliyle
yürütülmektedir. Cemaatlerin ve tarikatların etkisi ve baskısı altında
sürdürülen personel yapılanmasında; vefasızlık yanında, zaman zaman farklı
cemaat ve tarikatların, üstünlük sağlama çabalarının yol açtığı sorunlar ve
çelişkiler yaşanmaktadır” ifadelerine yer verilmiştir.
Bugün 50 bini aşkın
kamu personelinin kamudan uzaklaştırıldığı da göz önüne alındığında, o gün
anlatılanlar aynen bugünü yansıtmaktadır.
O günlerde, 15
Temmuz’da darbeye teşebbüs edenlerin Amerika’da yaşayan patronuna ve
çevresindekilere, istedikleri kadrolaşmayı yapsınlar diye, Anayasamızın “Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz” hükmünü
göz göre göre ihlal eden iktidar ve bu ihlalleri kuzuların sessizliği içinde
seyreden muhalefettir.
Bu yapılanmaya göz
yumularak, her istedikleri verilerek, devlet
kurumları terör örgütüne teslim edilmiştir.
Tarikat yapılanması
öyle bir noktaya gelmiştir ki, bugün tutuklu bulunan 2003 yılı kıdem listesinde
başarı sıralamasında 281. Sırada bulunan, cemaate mensup Ramazan Akyürek 81 kişilik 1. Sınıf
emniyet müdürleri içine konarak terfi ettirilmiştir.
O önergede “cemaat dayanışması içindeki kadrolaşmak
amacıyla yapılan sistemli bir çalışma söz konusudur”,“Tarikat ilişkilerine
dayalı olarak oluşturulan bu Cumhuriyet
karşıtı kadrocu cemaat yapılanmasına bir KOD adı verilmiştir” denerek bunlar dile getirilmiştir.
Cumhuriyet Halk
Partisi bu soruşturma önergesinden 2-2.5 yıl öncede, yine bu sorunları kapsayan
bir araştırma önergesi vermiş, bu da hasır altı edilmiştir.
Bu soruşturma
önergesi ve ondan önce 1 Mart
Tezkeresinin reddi, ulusalcıların okyanus ötesinin isteği ile Cumhuriyet Halk Partisinden tasfiyelerinin
sebebidir. İstenen, gerçekleri ağzına alamayan bir muhalefetti , bu da
gerçekleştirildi.
“Elimde belge yoktu onun için FETÖ diyemedim” söylemi
artık kimseyi kandırmaya yetmiyor.
Bu nedenle Devlete
düşen önemli görevlerden biri , Cumhuriyet Halk Partisi’ni şekillendiren kaset
operasyonunun sorumlularını ortaya çıkartmaktır. Çünkü O kaset operasyonu 15
Temmuz darbesinin işaret fişeğidir.
Sadece Cumhuriyet
Halk Partisi değil, içinde “Fethullahçı”
olarak nitelenen unsurları barındıran tüm siyasi partiler “bağırsaklarını” temizlemek zorundadırlar.