15 Temmuz darbe
teşebbüsü, Fettullah Gülen örgütünün
Türk Silahlı Kuvvetler içindeki uzantıları tarafından
gerçekleştirilmiştir.
Bu kalkışmayı
gerçekleştirenler Ergenekon, Balyoz ve diğer soruşturmalarla Türk Silahlı
Kuvvetlerinde dürüst, liyakat sahibi subayların tasfiyesi ile boşalan yerlere getirilmiş FETO yandaşı sergüzeştlerdir.
Yani olayların bu
noktaya gelmesinin tek sorumlusu, yol ayrımına gelinceye kadar, Fethullah Terör
örgütünün her istediğini yapan “ne
istedilerse veren” AKP iktidarlarıdır.
Ancak 15 Temmuz
kalkışması ile Anayasamızın 120. Maddesinde belirtilen “Anayasa ile kurulan hür
demokrasi düzenini veya temel hak ve hürriyetleri ortadan kaldırmaya yönelik yaygın
şiddet hareketlerine ait ciddi belirtilerin ortaya çıkması veya şiddet olayları sebebiyle kamu düzeninin ciddi şekilde
boşalması…..” durumu gerçekleşmiş olduğundan, Hükümet Olağan üstü hal ilan
etmiş ve tezkereyi meclise getirmiştir.
Devleti, Cumhuriyeti
kuran, bu ülkeye demokrasiyi getiren CHP’nin şimdiki yöneticileri bu tezkereye,
sırf muhalefet yapıyor olmuş olmak için “hayır”
demişlerdir.
Buna temel gerekçe
olarak da 15 Temmuz Akşamı bütün siyasi partilerin darbeye müştereken
direndiklerini, bu nedenle OHAL ilanına gerek olmadığını ileri sürmüşlerdir.
Bir şeyi hatırlatmak
isterim, 21-22 Mayıs 1963 de bazı emekli
subayların
önderliğinde ağırlıklı olarak Kara Harp
Okulunun katıldığı bir darbe teşebbüsü yaşanmıştı.
Bu teşebbüs, 15
Temmuz kalkışmasından çok daha hafifti, ama
o tarihteki Başbakan İsmet İnönü sıkıyönetim
ilan etmişti.
Olağanüstü yönetim
tarzı elbette hoş bir şey değildir. Ama ülke yararı bunu gerektiriyorsa günlük
siyasi yarar hesabı yapılmaması gerekir. Hele CHP’nin bunu hiç yapmaması
gerekir.
Recep Tayyip Erdoğan
ve AKP iktidarları, Fethullah Gülen Terör Örgütünün devlet içinde bu kadar
palazlanmasının, dal budak salmasının, darbe yapacak hale gelmesinin tek sorumlusudur.
“Kandırıldık”,”aldatıldık”,”ahmakmışız” diyerek
bu sorumluluktan kurtulamazlar.
Halka anlatılması
gereken budur. Mecliste bunun hesabının sorulması gerekirken, tezkere
görüşmelerinde bundan tek kelimeyle söz edilmemiştir.
O görüşmeler
sırasında;
-Fethulah Terör Örgütünün 2012 yılında niçin
takibi yapılması gereken örgütler listesinden çıkartıldığını.
-Dış temsilciliklere,
AKP iktidarı tarafından örgütün okullarına
destek verilmesi talimatının niçin verildiğini?
-Kendi beyanlarıyla
sabit olan, örgütün istediği her şeyin verilme sebebinin ne olduğunu sormak,
Örgüt mensuplarının
AKP yönetimi döneminde kritik görevlere getirildiğini vurgulamak niye aklınıza gelmiyor?
Hangi gerekçeyle, ilk
andan beri sanki darbecilerin Fethullah Terör örgütünün ordu içindeki
uzantıları değilmiş de, bir grup sergüzeştmiş gibi, sadece “darbeciler”
tabirini kullanmaya özen gösteriyorsunuz?
Bunu yapmanızın
sebebi, parti yönetimindeki, örgütlerdeki bir kısım Fethullah yandaşının
rahatsız olmasından çekinmeniz midir?
Demokrasi,
özgürlükler diye bağıracaksanız, evvela siz içinizdeki Fethullahcıları
temizleyeceksiniz ve kaset operasyonun
parti içindeki çok iyi bildiğiniz uzantılarını kamuoyuna açıklayacaksınız.
FETO’nun adını
ağzınıza almamanızın sebebi AKP’den kaçacak FETO oyları bize gelir düşüncesi midir?
Ama onun da yanlış olduğu son iki seçimde
belli oldu, o cenahtan oy gelmediği gibi, zaten sizin zannettiğiniz büyüklükte
bir oyları da yok.
Cumhuriyet Halk
Partisi yöneticileri, kişisel ve parti çıkarlarından önce ülke yararını
savunmak zorundadırlar.
1966 Senato
seçimlerinden önce İsmet Paşa’ya Diyarbakır’da Nurcuların CHP’yi destekleyeceği
haberi gelir, Paşa mitingde çıkar ve Nurculara ağır şekilde saldırır. Bunu niye
yaptınız Paşam diyenlere de “Bir fazla
Senatörlük için Cumhuriyet’e ihanet etmem” diye cevap verir.
Anladınız mı CHP
yöneticisi kardeşlerim.
Darbeler hükümet
merkezlerinde, yani başşehirlerde olur, nitekim bu teşebbüsünde merkezi Ankara
idi. Siz bu darbe teşebbüsünü telin için bir miting düzenliyorsunuz ama onu da
yanlış yerde, AKP’nin peşine takılıp
Ankara yerine İstanbul’da düzenliyorsunuz.