Durum hakikaten insanı ürkütecek kadar kötü.
Bu ülkede sorulamamış bir yolsuzluğun hesabını Amerikalı bir savcı sorar mı
merak ve beklentisi içindeyiz.
AKP ve FETO suç ortaklığının aralarında
çıkan çatışma neticesinde, ne 17-25 Aralık’ta ortaya saçılan pisliklerin,
hırsızlıkların ve ne de bu ülkenin aydınlarına, askerlerine karşı beraberce
kurdukları yargı kumpaslarının hesabı sorulabildi.
Sorulamadığı bir yana 17-25 Aralığa kadar
bütün hukuksuzlukları beraberce yapanlardan, siyasi gücü elinde bulunduran bir
anda, “elimin kiri” dedi ve “paralel yapılanma” diye nitelediği eski
ortağını “suçlu” ilan ediverdi,
kendisi sanki sütten çıkmış ak kaşık.
17-25 Aralık Tayyip Erdoğan ve şürekâsının
işlerine gelmediği için hatırlanmıyordu ki, bu kez de ortaya Amerikalı Savcı
çıktı.
Bu ülke insanının büyük çoğunluğu, demokrasiyi sadece belli aralıklarla sandığa
oy pusulası atmak zannettiğinden, maalesef demokratik yollardan kimseden,
hiçbir şeyin hesap sorulamıyor, çalanın
yanında kar kaldığı için bunu içine sindiremeyenlerde ümidini Amerikalı
savcının iddianamesine bağlıyor.
Bir ülke için, bir yabancı ülke savcısı
tarafından söylenen “ Reza Zarrap,
Türkiye’deki siyasetçileri satın almıştır, tahliye edersek kaçar ve Türkiye’ye
gider, gene satın alabilir” demesinden daha ağır bir laf olabilir mi?
Elbette olamaz.
Gerçek böyle olmasaydı, bu laflar üzerine
kıyamet koparılması gerekirdi. Bir tepki verilmediğine göre sükût ikrardan geliyor, diye
düşünülebilinir.
Ama bir noktayı hatırlatayım, Savcının listesinde
adı geçenler sakın ola ki bu arada diplomatik pasaportunuza falan güvenip
Amerika’ya gitmeye kalkmayın. Canınız sıkılır.
Yüksek
Yargının hali:
Türk Milleti adına karar veren Yüksek yargı
başkanları, fiilen başbakan gibi davranan Cumhurbaşkanın siyasi propaganda
gezisi olan Çay hasatı seyahatine katılmakta bir sakınca görmedikleri gibi,
gene aynı zatın yaptığı siyasi propaganda konuşmasını da hiç sıkılmadan alkışlıya biliyorlar.
Bu ülkede bu çirkinlik yaşanırken, FOX TV de
sabah programı yapan İsmail Küçükkaya dostumuz da tam bir gazetecilik örneği
veriyor ve Amerika’dan bir fotoğraf yayınlıyor.
Fotoğrafta Başkan Obama konuşuyor, siyasiler
kendisini alkışlarlarken karşısında oturan Yüksek yargıçlar ve hemen onların
yanındaki askerler alkışlamıyorlar.
Çünkü demokrasiyi sadece belli sürelerde ve
zamanlarda sandığa oy atmak olarak görmeyen “Vatandaşların” yaşadığı gerçek demokrasilerde yargıçlar, yansız ve
tarafsızdırlar. Onlar adalet dağıtırlar. Toplumun onların yansızlığından ve
tarafsızlığından şüphe etmemesi gerekir.
Bizde tam aksine, Yüksek Yargı’nın en
tepesindekiler, tarafsızlıklarını yitirdiklerini bu davranışlarıyla dünyaya
ilan ediyorlar.
Bir Yargıtay başkanı düşünün ki; Tayyip
Erdoğan’a yaranmak, gözüne girebilmek için, defalarca “Devlet
Başkanı” diyor. Zira “Devlet Başkanlığı”
onun sadece hayalini gördüğü bir konum.
Bu hale gelmiş bir yargıdan 17-25 Aralığın
üstüne gitmesini bekleyebilir misiniz?
Bekleyemeyeceğiniz içinde umudunuzu
Amerikalı savcıya bağlarsınız.
Kepazelik.
Bir başka kepazelik, PKK üyeliğinden 13 yıl
hapis yatmış, şimdilerde yandaş olan bir gazeteci, devletle alay ediyor.
Cumhurbaşkanı’nı bekleyen tören
kıtasını, kendince alaya alıp, “selamlıyor!”
Aslında bu saygısızlığı yapan adamın o uçağa
alınmaması gerekirdi. Ama askere hakaret ettiği düşünüldüğünden, belki de
birilerinin gülümsemesine bile neden olmuş olabilir; aslında yapılan bu saygısızlık askere değil, doğrudan devlete.
Bu kepazeliği seyir eden oradaki rütbeli
kimler varsa onlara da yazıklar olsun.
Ben, bu yaşananlardan, bu ülkenin vatandaşı
olarak utanıyorum. Benim
hissettiklerimi hisseden milyonlarında olduğunu inanıyorum.