Sokaktaki bir vatandaşa Anayasa yürürlükte
mi diye sorsak hayretle yüzümüze bakar.
Birçok hukukçuya göre Anayasa’nın bugün
tümüyle yürürlükte olduğunu söyleyebilmek mümkün değildir. Hatta bir
anayasasızlaştırma süreci söz konusu.
Aynen 12 Eylül darbe yönetiminin o tarihte
uyguladığı şekilde, bugünde Tayyip Erdoğan’ın söylediği ve yaptıkları anayasa
ile çelişiyorsa, anayasa Tayyip Bey’in söylediği veya davrandığı şekilde
değişmiş oluyor.
Tarafsızlık yemini etmiş Cumhurbaşkanı,
AKP’nin fiili genel başkanı gibi davranmakta, istediği an partinin yönetim
kadrolarını değiştirebilmekte, beğenmediği mahkeme kararlarını kabul etmediğini,
tanımadığını söyleyebilmekte, bir bakanı çıkıp hem de TBMM’de “ben bu anayasayı tanımıyorum”
diyebilmekte.
Bir diğer AKP Milletvekili de çıkıp, çokbilmiş
edasıyla “Üç beş yıl Anayasasız
yaşayabiliriz” demek cesaretini gösterebilmekte.
Devlet televizyonu AKP’nin borazanı haline
gelmiş, ana akım medya da üstündeki ağır siyasi baskılar nedeniyle aynı şekilde
davranıyor, Cumhurbaşkanlığı koltuğunda oturan zatın gerekli gereksiz her
dakika yaptığı konuşmalar dakikalarca TV’lerde yayınlanıyor.
Bir siyasi partinin içişlerine yargı
vasıtasıyla müdahale edilebiliyor.
Artık ülkede yargının bağımsız olduğunu
söyleyebilen tek kişi bile kalmamış.
Ülke, seçimle gelmiş bir siyasal yapı
tarafından, süratle otoriter bir rejime doğru sürükleniyor. Ülkede oynanan
demokrasi oyunu bir trajediye dönüşmek üzere.
Her gün ülkede şehitler verilirken, şehit
cenazeleri kaldırılırken, en ufak olayda
milli bayramları “matem” nedeniyle erteleten Cumhurbaşkanı kendi kızının, İngiliz Kraliyet ailesi kıvamındaki
düğün törenini on şehit cenazesinin
kaldırıldığı saatlerde yaptırabiliyor.
Asıl acısı da, bu ülkenin Genelkurmay
Başkanı şehit olmuş on silah arkadaşının cenazelerinin
kaldırıldığı gün bu nikahta tanıklık etmeyi içine sindirebiliyor olması.
Ülkenin içinde bulunduğu durum, İller
İdaresi Kanunuyla valilerin yönetebileceği durumu çoktan aşmış, ülkede en azından bir olağanüstü hal, aslında
şartlar daha da vahim olduğundan sıkıyönetim ilan edilmesini gerektirirken,
günlük oy endişesiyle kimse bunu ağzına almıyor. Anayasa açıkça çiğneniyor.
Anayasası çiğneyenler de “Demokrasinin
vazgeçilmez unsuru “ olan siyasi partiler, kendi varlık nedenlerine ihanet
ediyorlar.
Gazi Meclis, AKP iktidarının sayısal çokluğu
ile ülkede sahneye konan demokrasi oyunun
dekoru haline getiriliyor.
Yani AKP iktidarının bizzat kendisi demokrasi için bir tehlike
haline geliyor.
AKP iktidarı döneminde ülke bölünme tehdidi
altındadır. Hukuk devleti, laik demokratik Cumhuriyet ilkelerine aykırı
davranılmaktadır.
Yeterli ve etkin muhalefet yapamayan
muhalefet partileri en azından Siyasi Partiler Yasası’nın 99 ve 100
maddelerinin kendilerine verdiği hakkı kullanarak, artık rejim tehdidi haline
gelmiş AKP’nin kapatılması talebiyle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına
başvurabilirler.
Eğer Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı böyle
bir dava açmayı red ederse o zaman, Yargıtay ceza daireleri başkanlarından
oluşan “Siyasi Partiler Yasakları İnceleme Kuruluna” başvurabilirler.
AKP ile mücadele için bütün hukuki ve
demokratik yollar, evvelce siyaset kurumunun
basiretsizliği nedeniyle kazaya uğrayan demokrasimizi korumak ve
kollamak için denenmelidir.
Almanya’da yaşanmış felaketin sebebi tek
başına Hitler değildir. Alman felaketinin sorumlusu, bir Hitler yaratan ve
kendi kaderini onun ellerine kendi isteğiyle teslim eden, Alman halkıdır.
İşte bu nedenlerle de demokrasimiz korumak
görevi sadece siyasetçinin değil halkın da görevidir.Demokratik rejim tehdit altındaysa, onu korumak her vatandaşın hem
hakkı ve hem de görevidir.