9.11.1982 tarihli mükerrer resmi gazetede yayınlanarak
yürürlüğe giren 1982 Anayasası, o tarih
itibariyle gerek hazırlanışı ve
gerekse özü ve içeriği ile demokratik bir anayasa değildi.
O şekliyle 1982 Anayasası, önce hak ve özgürlükleri
belirlemiş, sonra onları sınırlama, kullanımını durdurma yoluyla istisnaları
öylesine geniş bir biçimde düzenlemiştir ki, kural olması gereken hak ve
özgürlükler istisna, istisna olması
gereken sınırlama ve kısıtlamalar kural
haline getirilmişti.
Ancak hakim gözetiminde yapılan seçimler sonucu oluşan TBMM
bu Anayasadaki başlangıç bölümünden başlayarak darbenin izlerini silmiş ve
en son olarak da, Avrupa Birliği Uyum yasaları çerçevesinde yapılan 2001
Anayasa değişikliği ile de hak ve özgürlükleri kural, sınırlama ve kısıtlamaları da istisna haline getirerek çarpıklıkları düzeltmiştir.
Temel hak ve özgürlüklerin sınırlanması, kısıtlanması da
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesindeki sınırlama ve kısıtlamalarla bire bir aynı
hale getirilmiştir.
Bu nedenle 17 defa TBMM tarafından 117 maddesi, bazı
maddeleri birden fazla olmak üzere değiştirilmiş bir Anayasanın artık askeri
vesayet anayasası olarak nitelenmesi kötü
niyet göstergesidir.
Bu nedenle hangi maddede ne değişiklik yapılması gerektiği
belirtilmeden, tümden yeni bir anayasa yapalım demek, evvela anayasaya aykırıdır.
Bu anayasa, TBMM’ye sadece Anayasa da değişiklik yapma
hakkını vermiştir. TBMM bir kurucu
meclis olmadığı için böyle bir hakkı yoktur.
Durum böyle olduğuna göre partiler, milletvekilleri
anayasanın hangi maddesini, hangi gerekçeyle değiştirmek istediklerini
açıklamak zorundadırlar.
Bu yapılmadan TBMM’de her partinin eşit üye vereceği, TBMM İçtüzüğünde yeri olmayan, bir anayasa hazırlık komisyonu tam bir
aldatmacadır.
Bu başkanlık için yanıp tutuşan AKP’nin ve bölücülerin TBMM
de siyasal uzantısı olan HDP’nin, al başkanlığı ver özerkliği, böylece
elbirliği ile üniter yapıyı yıkalım oyununa alet olmaktır.
Tayyip Erdoğan ve AKP, kendi geleceklerini koruma altına
alacakları başkanlık aşkıyla yanarlarken, bölücülerin hayali ise Anayasa’daki “Türk Milleti” kavramını kaldırmak
aşkıdır.
Başkanlık sistemi bugünden çok farklı bir devlet
yapılanmasını gerektirmektedir.
Etnisitelerin eşitliği üzerine bir devlet yapısı
oluştursanız, her etnisite kendisini
yönetmek üzere, özerk yönetim, bölge parlamentoları gibi kurumlara ihtiyaç
duyacaklardır.
Bu nedenledir ki totaliter ve laiklik karşıtı bir yapı
kurmak isteyen Tayyip Erdoğan ile, ilk aşamada özerklik, sonrasında bağımsızlık
isteyen etnik bölücüler, bölücü ve
gerici bir anayasa üzerinde uzlaşmış durumdadırlar.
Bölüp parçalayıp yönetmeyi bir ilke haline getiren
emperyalistler de yurt içindeki uşakları yani dahili bedhahları vasıtasıyla da bunu ilericilik, solculuk olarak
halkımıza yutturmaya çalışmaktadırlar.
Emperyalizmle mücadeleyi
ulus devletler yaparlar.
Muhalefet partileri, özellikle ana muhalefet partisi, eğer
temel değerlerine hala bağlı, yani ulus devletten yana ise, ülkenin yeni bir
maceraya sürüklenmesini istemiyorlarsa, bölücü ve gerici Anayasaya hayır demek
için toplumsal muhalefeti organize etmelidirler.