Bu başlıklı bana ait değil, rahmetli Metin
Toker'e ait. 19 Ekim 1957 tarihinde Akis Dergisi'ndeki yazının başlığı.
Bu yazıyı okuyunca tarih tekerrürden
ibarettir söyleminin maalesef doğru olduğu kanaatimiz güçleniyor.
Aslında tarihten ders alınsaydı elbette
tarih tekerrür etmezdi. Yaşadıklarımız maalesef tarihten ders alınmadığını ortaya koyuyor.
Rahmetli Toker yazısının başında demokratik
rejim liderleriyle totaliter liderlerin sonları arasındaki farkı ortaya
koyuyor.
Yazı "Demokratik rejimlerin, iş başında
bulunanlar bakımından, totaliter rejimlere nazaran bir faydası vardır. Gerçi
demokratik rejimlerde iş başına geçmek de, iş başında kalmak da daha zordur.
İnsanda daha fazla kabiliyet, daha fazla meziyet ister; ama iktidardan
ayrılanlar iktidara tekrar gelmek imkanı daima muhafaza ederler. Totaliter
rejimlerde iktidardan ayrılmak yoktur; iktidardan düşülür. Bir kere düşüldü mü
sabık diktatörü bekleyen ya ölüm ya en hafifinden sürgündür. Onun içindir ki
öyle rejimlerin başında bulunanlar mevkilerinden sureti kat iyede ayrılmak
istemezler....." diye başlamış.
Elbette bu yazımızın muhatabı rüştünü ispat
edememiş, kimsenin kendisini başbakan olarak görmediği sadece basit bir işgüder olarak kabul ettiği Ahmet Davutoğlu
değildir.
Bugünkü iktidarı Tayyip Erdoğan temsil
etmektedir.
2011 den bu tarafa, halk desteği
anlamında erime sürecine giren Tayyip
Erdoğan ve AKP iktidarı iktidardan gitmemek için ellerinden geleni yapıyorlar.
Bu ülke çok şeyler yaşadı, tarihten husumet
çıkartmayalım diye bazı şeyleri yazıp söylemek istemiyoruz.
Burada yazmadıklarımızın benzerleri şimdi,
AKP iktidarı döneminde yapılıyor,sokak
serserilerine gazete idarehaneleri bastırılıyor, gazeteci dövdürülüyor ve böylelikle
herkesin korkup sineceği zannediliyor.
Bunun bir adım sonrası siyasetçilere şiddet
uygulamaya başlamaktır.
Havuz medyası sayesinde yazılan, çizilen
ve söylenen her şeye insanların
inanacağını düşünmek, insanın akli melekelerinde yorgunluk işaretidir.
Ne söylenirse söylensin, kimi nasıl düşman gösterilip
mağdur oynanırsa oynansın, bu ülke Hitler Almanya'sı olmadığı gibi, iktidarın
propagandistleri de Goebels kadar başarılı olamaz, zira bugün Türkiye de farklı
sesler var.
İnsanlar, havuz medyasının emir komuta zinciri
içinde aynı başlıkla çıkan farklı gazetelerine, Tayyip Bey'in olağan muhtarlar
toplantısında kendinden başka kimsenin bilmediği, tanığı olmayan hikayelerine artık inanmıyor.
İnsanlar artık hedef gösterilmekten, şiddete
maruz kalmaktan korkmuyorlar.
Gezi olayları ile korku imparatorluğu
yıkıldı.
Ama bu yöntem, yani baskı ve şiddet
uygulayarak kişileri susturmak,
yıldırmak istemek, KORKAKLARIN İŞİDİR.Kendisinden şüphesi olanların, öz güveni
olmayanların işidir.
Bu tür davranışta bulunan siyasi
iktidarların sonu hiç iyi olmadı, iktidarların hanesine artı değil eksiler
yazıldı.
Kendisinden ve yakın çevresinden korkusu
olmayan siyasetçi iktidarı bırakmaktan korkmaz; zira onların hesap vermekten
korkacak bir şeyleri yoktur.
Çok yakın tarihimiz bunların örnekleriyle
doludur. Onlar iktidarı bıraktıkları zamanda hep saygın kişiliklerini
korudular, zira hesap vermekten hiç korkmadılar.
Seçimle iktidara gelip seçimle iktidardan
gitmek demokrasinin erdemidir.
Demokratik yollarla iktidardan ayrılmış
siyasiler şerefleriyle onurlarıyla yaşarlar.
Anti
demokratik yöntemler uygulayarak iktidardan gitmemeye çalışanlar da bir
gün o makamlardan MUHAKKAK giderler, ama onlar ondan sonra şerefleriyle
yaşayamazlar.Sokaklarda alnı ak yüzü pak dolaşamazlar.
Totaliterleşen iktidar sahipleri, iktidarı
bırakmamak çabası içine girdiler mi, sonun da ya "maktul" olurlar
"ya da canlarına kıymış" . Tarih onları böyle anar. İşte demokrasinin
fazileti buradadır, demokrasiyi içine sindirebilmiş, seçimle gelip seçimle
gitmeyi olağan kabul edenler, üçüncü ve çok şerefli bir sıfat olan
"eski" ile anılırlar. Eski Başbakan, 10.11. 12. Cumhurbaşkanı gibi.