Geçtiğimiz Cumartesi günü Ankara’da Sıhhiye
Meydanında düzenlenen, “Emek, Barış ve Demokrasi” mitingine, katılacakların,
alana gitmek üzere toplanacağı Ankara Garı önünde, katılımcıların toplanmaya
başladığı sırada, yirmi saniye arayla iki büyük patlama sonucu bir katliam
yaşandı.
Bu yazının yazıldığı ana kadar kaybedilen
can sayısı, artması endişesiyle beraber 97 kişiydi.
Katliamın yaşanmasından sonra,“Terörü hep
beraber lanetleyelim”,”Birlik beraberlik sergileyelim”,” Güzel ülkemize yazık
oluyor”,”Bütün siyasi partiler ortak hareket edelim”,”Sağduyulu olalım”,”Şimdi
dayanışma zamanı” gibi söylemler elbette kulağa hoş geliyor.
Ama bu gibi lafların söylenmesinin hiçbir
faydası olmadığını yaşayarak gördük.
Elbette halkı birbirine karşı kışkırtmaktan
kaçınalım, kaçınalım ki bu kanlı oyunu sahneye koyan iç ve dış güçlerin
ekmeğine yağ sürmeyelim.
Bu katliamı kimin, hangi terör örgütünün
veya örgütlerinin yaptığının üstünde durmanın bir anlamı yoktur.
Aksine, öyle davranmak dikkatin gerçek
sorumlular üzerinde odaklanmasını engeller.
AKP’nin de olaydan hemen sonra bölücü terör
örgütünü, sonradan da İŞİD’i işaret etmesinin sebebi, gerçek sorumlu olan
kendisini saklama çabasıdır.
Bu gibi katliamlar yürütülen yanlış iç ve
dış politikaların sonucudur. Katliamı yapanlar sadece tetikçidir.
Bu tetikçiler, bir başka terör örgütü
tarafından da elde edilmiş olabilecekleri gibi, yabancı bir ülkenin istihbarat
teşkilatlarının da paralı uşakları olabilirler.
Bu noktaya gelinirken AKP İktidarı
tarafından ve bir kısım muhalefet partileri tarafından da desteklenen vahim iç
politika yanlışları yapılmıştır.
Çok önemli tutarsızlıklar, çelişkiler,
belirsizlikler içeren, tehlikeli tuzaklar barındıran bir açılım politikası
uygulanmıştır
Ucu açık bu açılım politikası:
Etnik ayırımcılığı teşvik eden, toplumda
etnik sorgulamayı tahrik eden, insanların yaftalanmasına yol açan, ayrıştırıcı,
sakıncalı bir politikadır.
Açılım politikası ile terör örgütü muhatap
haline getirilerek, bölgedeki etkisinin ve gücünün arttırmasına neden olmuştur.
Yurdun dört bir köşesinde çevresiyle uyum içinde yaşayan Kürt kökenli
vatandaşlarımızı huzursuz etmeye başlamıştır.
Bu politika, etnik ayırımcılığı milli
eğitime taşıyarak çok tehlikeli bir süreci harekete geçirmiştir.
Bütün bunların çağdaş demokrasi anlayışı ile
de bir ilgisi yoktur.
Bu politikalar, terör örgütünün ayırımcı
politikalarına doğru değil, Kürt kökenli vatandaşlarımızın gerçek gündemine yönelik; işsizliğe,
eğitimsizliğe, dışlanmışlığa, bölgenin kanayan yarası feodal düzene karşı bir açılım olmalıydı.
Böyle olmadığı gibi, bu açılım politikası
ile milli kimliğimizi, ulusal bütünlüğümüzü tartışmaya açan, Anayasanın ilk üç
maddesinin değiştirilmesini talep etmeyi makul karşılayan bir siyasal zemin
oluşturulmuştur.
AKP’nin bu yanlış, ayrıştırıcı açılım
politikalarına da maalesef 2011 den sonra da başka siyasi partiler de,
içeriğini bilmedikleri halde kredi
açmışlar ve etnik bölücüleri partilerine alarak, kısa vadeli siyasal
çıkarlarını, ülke çıkarlarının üstünde tutmuşlardır.
Bu iç politika yanlışlarının yanında, dış politikada da yine vahim yanlışlar
yapıldı.
Dört yıldır AKP iktidarının, ABD ve AB’nin
kuyruğunda sürüklendiği yanlış Suriye Politikalarını, ülke gündeminin üst
sıralarına taşıması gereken muhalefet, Suriye olayları daha yeni başlaşken,
geleneksel “Yurtta Sulh Cihanda Sulh” ilkemizden ayrılarak ABD’nin ve AB’nin
kuyruğuna takılarak yaptıkları, “Esad’ın gitmesi bir hedeftir. CHP buna
katılmaktadır” açıklaması ile, AKP’nin önüne açık çek koydular ve bölgeyi kan
gölüne çevirmesinde ona yardımcı oldular.
Yaşanan katliamda bombayı patlatanın kim
olduğu önemli değildir. Onlar aşağılık birer katildirler.
Bu katliamın gerçek sorumluları, Türkiye’yi,
batılı çağdaş bir ülke olmaktan çıkarıp, her gün bombalar patlayan bir Ortadoğu
ülkesi haline getiren siyasilerdir.