Türk Hukuk literatürü içinde en eksik
konulardan biri de “Parti İçi Demokrasi” dir.
Genç bir bilim adamı Tevfik Sönmez Küçük tarafından doktora tezi
konusu yapılmış ve yayınlanmıştır.Muhakkak okunması gereken bir bilimsel eser.
Bu doktora tezinden bir bölümü yaşadığımız
siyasal gelişmeleri anımsattığı için okuyucularımla paylaşmak istedim.
“Siyasal Yozlaşma” başlıklı bölümde:
“Toplumda demokratik kültür bilincinin , parti içi demokrasi ilkesine etkisinin
yanı sıra, Türk partilerinin iç düzen ve
işleyişlerinin demokratikliğini olumsuz yönde etkileyen bir diğer faktör olarak
siyasal yozlaşma olgusunun da tahlil
edilmesi gerekir. Türk siyasal sistemin en önemli sorunlarından biri olan
siyasal yozlaşma, en genel anlatımla siyasal karar alma mekanizmasında rol alan
aktörlerin (örneğin seçmenler, politikacılar) bir takım özel menfaatler
sağlamak amacıyla toplumda mevcut hukuki,
dini, ahlaki ve kültürel normları ihlal edecek davranış ve eylemlerde bulunması
demektir. Bu bağlamda, Türkiye’de siyasal düzeyde ortaya çıkan sorunlar
çerçevesinde parti içi demokrasi ilkesinin gelişmesinin önündeki en büyük
engellerden birini, Türk toplumu tarafından
partilerin kural olarak ekonomik menfaat sağlayan ve rant dağıtan örgütler
olarak görülmesi oluşturur. Partilerin yandaşlarının desteğini sürekli
kılmak üzere, onlara ekonomik yardım ve
çeşitli aracı hizmetler sağlamaları anlamına gelen parti patronajı ve siyasal
kayırmacılık, Türk partilerinin iç düzen ve işleyişlerinin demokratik olmasını
önlemektedir.Partilerin ekonomik menfaat dağıtan örgütler olarak
değerlendirilmeleri ile birlikte bu kuruluşlar, farklı görüşlerin tartışıldığı
ve halkın siyasi iradesinin oluşumuna katkıda bulunan örgütlenmeler olmaktan
çıkmıştır. Diğer bir ifade ile Türkiye’de siyaset, artık bir kamu hizmeti aracı
olarak algılanmamakta ve üyeler parti içi faaliyetleri çoğunlukla bir yatırım
olarak görüp, bunun ekonomik karşılığını beklemektedir.” demiştir.
Bu bölüm kitapta daha uzun ama bu
alıntıladığım kısım dahi içinde yaşadığımız süreci çok iyi anlatmaktadır.
Bu siyasal yozlaşmanın önüne geçmek genç
bilim adamının da söylediği gibi, parti içi eğitimden geçer.
Bu parti içi eğitim üyelik aidatı kadar
olmazsa olmaz bir kural olmalıdır.
Parti üyesinin niceliği değil niteliği
önemlidir.
Bir partiye aidiyet duygusunu yaratan sürekli ve devamlı olarak üye aidatı ödemek
olduğu gibi belirli bir eğitimden geçmeyen kişilerin parti içi seçimlerde seçme
ve seçilme hakkından mahrum bırakılmada, üye ile parti arasındaki ilişkiyi
güçlendirir.
Parti içi seçimlerde seçme ve seçilme
hakkına sahip olabilmek için üye parti içi eğitimlere katılma arzusu
duyacaktır. Bu üyenin niteliğini olumlu yönde etkileyecektir.
Türkiye’de faaliyet gösteren partilerin
milyonlarla ifade edilen üyeleri vardır.
Bunların büyük bir çoğunluğunun üyesi olduğu
partinin tüzüğünü ve programını okuduğu konusunda çok ciddi şüphelerim var.
Eğer aksi olsaydı, kısa vadeli siyasal çıkarlar uğruna, parti tüzük ve programına
aykırı söylemde bulunan parti yöneticilerine tepki vermeleri gerekirdi.
Parti üyeleri ciddi parti içi eğitimden
geçmedikleri zaman, hangi söylemin parti programına aykırı olduğunu
bilemedikleri içinde tepki verememektedirler.
Parti tüzük, program ve yetkili organların
aldıkları kararlara bağlı olunması parti içi disiplini sağlar.
Bu nedenle hiç kimse partisinin, tüzüğüne,
programına ve yetkili organlarının aldığı kararlar aleyhine söylemde bulunamaz.
Türkiye’de tüm siyasi partiler de bir yanlış
kanı yaygınlaşmıştır. O da Genel Başkanların söylemlerinin partiyi
bağlayacağıdır.
Bu kural, parti genel başkanlarının, parti
tüzük ve programına aykırı bir söylemde bulunabileceği anlamına gelmez.
Parti genel başkanları da partini tüzük,
program ve yetkili organlarının aldığı kararlarla bağlıdırlar.
Parti genel başkanı olmak onlara,
istedikleri gibi konuşma hakkı vermez. Onlarda her üye gibi program ve tüzükle
bağlıdırlar.