Aslında
bugün İsmet Paşa ve reddi mirası yazacaktım. Ancak Pazar günkü Hürriyet
Gazetesi’nde Yalçın Bayer’in köşesinde, torunu CHP Milletvekili Sayın Gülsün
Toker’in, Malatya’da İnönü’nüyü anma törenlerine gönderdiği mesajı yayınlamış.
Öncelikle
medyanın büyük bölümünün ulusalcıları özellikle “görmemeye” çaba sarf ettikleri
bir dönemde, bu açıklamaya yer verdiği için kendisini kutluyorum.
Bunu
okuyunca artık bugün için bu konuda bir şey yazmama lüzum kalmadığı kanısına vardım.
Ancak
bir şeyi yazmaktan da kendimi alamadım. Sayın Bilgehan’ın açıklaması sadece
iktidara değil, onu red ve inkar etme çabasındaki herkese ve her kuruma
cevaptır.
Cizre’
de silahlı çatışma çıkıyor, PKK ile HÜDA-PAR üyeleri herkesin gözü önünde
çatışıyor, devletin kolluk kuvvetleri olaya müdahale edemesin diye, sokak
eşkıyası tarafından şehrin ortasına hendek kazılıyor, bu ülkenin sözde
Başbakanı çıkıp “Cizre’deki olayları abartıyorlar” diyebiliyor.
İnsanlar
ölmüş, eli silahlı çapulcular, aynen 1930 larda olduğu gibi bölgede hakimiyet
kavgası veriyorlar. Siyasiler sanki bu ülkede böyle bir olay yaşanmıyormuş gibi
sessizliklerini koruyorlar.
İşte
Cumhuriyeti kuranlarla, şimdikilerin arasındaki fark.
Aynı
siyasiler, etnik bölücülere sempatik görünmek için Ayn el Arap’da yaşanan İŞİD
saldırılarına daha çok tepki veriyorlardı.
Hatta
Anayasayı çiğnemeyi dahi göze aldılar. Bu ihlali bile yetersiz bulanlar çıktı,
Meclisten teskere çıkartıp oraya asker gönderelim bile dediler.
Aynı
kişiler, Cizre’de yaşanan olaylar hakkında tek kelime sarf etmemeyi bir
politika yapmak zannediyorlar.
Onlara
birisinin “eylemsizliğinde bir eylem olduğunu” anlatması lazım.
Bir
gün hem siyaseten ve hem de hukuken bu eylemsizliklerinin hesabının
sorulabileceğini bunlara öğretmesi lazım.
Eşkıya
şehrin ortasına devletin kolluk güçleri olaya müdahale edemesin diye hendek
kazıyor. Bugün ki iktidarda bunu
seyrediyor.
Egemen
bir devlet eşkıyanın bu davranışı karşısında olayı bastırmak için oraya müdahale
ederse, elbette orada bazı acılar yaşanacaktır.
Bunun
sorumlusu devlet mi, yoksa bölgede egemenlik kurmaya çalışan, devlet
otoritesini ortadan kaldıran eşkıya mı olacaktır?
Şimdi
niçin seksen yıl evvel yaşanmış olaylardan ötürü CHP özür dilesin diye bağırıldığını
anlayabiliyor musunuz?
Bölücü
orada egemenliğini sağlasın, devlette buna “ne olur ne olmaz, günahsız
sivillerde ölebilir” diye müdahale etmesin.Terör örgütü egemenliğini iyice
pekiştirsin, isteniyor.
Böyle
bir müdahale olursa eşkıyanın hiçbir suçu yok, ama eşkıyayı yok eden devlet
suçlu olacak.
Hep
oynan oyun bu.
Dün
Hatay sorunu vardı, bugün büyük Kürdistan’ın kurulması projesi.
Eşkıya
yol kesiyor adam öldürüyor, bir kısım zavallı da çıkıp, “Açılım süreci bir kısım karanlık güçler tarafından sabote
ediliyor” diye bağırıyor.
Hadi
iktidar ülkenin bölünmesine gidecek yol konusunda terör örgütüyle masaya
oturmuş ve anlaşmış. Bu nedenle onun sessizliğini anlamak mümkün, ya
muhalefetin bu sessizliğine ne demeli.
Muhalefet,
ya bu açılım rezaletine sessiz kalırsa oradan oy alacağı yönünde kandırılıyor,
ya da hakikaten onlarda bu bölünmeye giden
süreci destekliyorlar.
Yaşanan
bir başka rezalette, Galatasaray Kulübü Futbol takımının kaçak saraya yaptığı
ziyaret.
Elbette
kökü Galatasaray lisesi gibi bir irfan yuvasına dayanan bir kulübü okullular
değil parası olanlar yönetmeye başlarsa böyle olur.
Kurucu
Başkanı Galatasaray Lisesi mezunu, edebiyatımızın en büyük isimlerinden,
hırsızlığa, rüşvete, kayırmacılığa karşı şiirleriyle mücadele etmiş bir düşün
adamı Tevfik Fikret olan kulübü, kimsenin
bu hallere düşürmeye hakkı yoktur.
Unutmayın
ki bugün bu hallere düşürülen Galatasaray Kulübü’nün asıl kaynağı olan bu irfan
yuvasının öğrencileri, sporcuları ve müstahdemleri, Müslüman, gayrimüslim
ayırımı yapmaksızın birlikte Çanakkale Cephesine koşup, vatan müdafaasında
hazır bulunmuşlar ve Galatasaray Lisesi 1915 yılında mezun verememiştir.
Hadi
liseliler artık bu işe bir el koyun, size yakışanı yapın. Size yakışan bir
kulüp yönetimi oluşturun.