Bu ülkede güven içinde yaşamak istiyorsak,
hukukun üstünlüğüne hep beraber ve her şart altında sahip çıkmalıyız.
Bu nedenle son günlerde bazı mahkemelerce
verilen gizlilik kararları toplumun aydın kesiminde haklı olarak tedirginlik yaratmaktadır.
Devlet hangi nedenle olursa olsun suçu ve
suçluyu koruyamaz, korumamalıdır.
Yargıda şeffaflık sağlanamaz ise bazı
kesimler, bugün olduğu gibi bunu kendi çıkarları uğruna hemen istismar ederler.
Nitekim, Güneydoğu Anadolu da son günlerde
işlenen bazı cinayet davalarına getirilen yayın yasağı insanlarda “Ne oluyor
gene faili meçhuller mi başlıyor?” kaygısını uyandırdı.
Bu kaygıya çanak tutan İçişleri bakanı olan
zatın olaylar karşısında “Misliyle cevap alacaklar”, sözde Başbakan’ın “bir
toma yerine on toma” gibi, hukukun üstün olduğu iddia edilen demokratik bir ülkede söylenmemesi gereken
sözlerde neden olmaktadır.
Suça ve suçluya devlet misliyle cevap
vermez, suç işleyeni kulağından tutar bağımsız yargının önüne çıkartır. Yasalar
çerçevesinde cezasını verir.
Devlet olmanın gereği budur.
Elbette bu tür hukuksuzluklara karşı en sert
tepkiyi vereceğiz.
Ancak bugün yurt içinde haklı olarak hukukun
üstünlüğünü savunan bir kısım “ilim adamı!” aynı hassasiyeti uluslararası
ilişkilerde hemen göz ardı edebilmektedirler.
Devlet içeride ne kadar hukuka uygun
davranmak zorunda ise, uluslararası ilişkilerinde de o kadar hukuka uygun
davranmak zorundadır.
İçeride hukukun üstünlüğünü savunan
aydınlar, “bilim adamları!” yazarlar, çizerler uluslar arası ilişkilerde de
aynı duyarlılığı göstermek zorundadırlar.
2005 yılında, o tarihteki ABD Dışişleri
Bakanı Condollaze Rice bir konuşmasında “Yeni
bir Ortadoğu şekillendireceğiz. Fas’tan Pakistan’a yirmi iki devletin
sınırlarını değiştireceğiz” dediği zaman,
bu ülkenin hukukun üstünlüğünü savunan
aydınları, “bilim adamları!” yazarları, çizerleri, “Dur bakalım sen hangi hak ve yetkiyle böyle bir açıklama yapıyorsun” dediler
mi?
Demediler. Çünkü kafalarının gerisinde,
toprak bütünlüğü ortadan kalkmış, İran, Irak ve Suriye BOP projesinin hedefi
olan büyük Kürdistan vardı.
O nedenle buna hiç ses çıkartmadan, ellerini
ovuşturarak, keyifle seyir ettiler. Irak bölündü, istedikleri Kürdistan özerk
bölgesi kuruldu, şimdi sıra Suriye’de, orası da bölünsün, orada da bir
Kürdistan özerk bölgesi kurulsun.
Suriye yönetimine karşı, AKP iktidarı
oradaki muhalif gruplara her türlü silah yardımını yaparak, Suriye’deki iç
çatışmayı körüklerken, siz bu ülkenin ilim adamı kılıklı şarlatanlarının buna
karşı çıktığını hiç duydunuz mu?
Milletlerarası
hukuk bir egemen devletin iç işlerine müdahaleyi ne zamandan beri, bizim toprak
bütünlüğümüze saldırı olmadığı sürece ve Birleşmiş Milletler kararı olmadan, hukuka uygun sayıyordu?
Bu ilim adamı kılıklı şarlatanlar o zaman hiç
hukukun üstünlüğünden söz etmediler.
Şimdi Türkiye’den, ilişkilerimiz iyi olur
kötü olur, ama bir egemen devlete karşı hasmane
tutum içinde bulunmamız, oradaki terör örgütüne insan ve silah göndermemiz,
en azından oraya gidecek “savaşçı ve
üçüncü ülkeleri gönderdiği silahların geçirilmesine göz yumulması isteniyor.
Anayasaya aykırı bir şekilde, Ceza
kanunumuza göre suç sayılan bir fiili işlememizi istiyorlar ve bunu yaparken de
hukukun üstünlüğü, hukuka saygı onları
hiç ilgilendirmiyor.
Bunlar diledikleri gibi konuşuyorlar, tek
taraflı yalanlarla kamuoyunu
yanıtlıklarını zannediyorlar.
Bunu görüp, bunu bilip bunları ona göre
dinlemek ve okumak gerekiyor.
İçinde yaşadığımız dönemin sorumluları
elbette ufkun ötesini görmekten aciz
olan siyasilerdir.
Ama bu ülkenin asıl sorunu, aydın namusuna
sahip olamamış aydınlardır.
Gerçek aydın aleyhine bile olsa doğru
bildiğini söylemekten çekinmeyen, güçlünün hukukundan değil, hukukun
üstünlüğünden yana olan insandır.