Yanlış anımsamıyorsam, geçenlerde dostum
Bekir Coşkun, büyük devletleri küçük adamlar yönetti mi sorun çıkıyor diye
yazmıştı.
Ne de doğru söylemiş, şu konuşanlara bakın.
Tayyip Erdoğan Başbakan iken “Suriye bizim
içişimiz”, Ondan görevi devralan
Davutoğlu da Dışişleri Bakanı olarak “Suriye’ye kayıtsız kalamayız” demişti.
Birkaç gün öncede Ana muhalefet partisi
Genel başkanı Kılıçdaroğlu çıktı
“Tezkereyi yenileyelim, Kobani ile sınırlayalım, oraya girip İŞİD’i def edelim”
diyebildi.
Kimin söylediğini bilmesek, bölücüler
söylüyor zannedeceğiz.
Hiçbir ciddi devlet adamı, kendi ülkesinin
toprak bütünlüğüne tehdit oluşturacak bir gruba doğrudan veya dolaylı olarak
destek verecek bir açıklamada bulunamaz.
Bütün bu söylemler ibretliktir, ibretlik.
Bizim Anayasamızın “Savaş Hali İlanı ve
silahlı kuvvet kullanılmasına izin başlıklı 92. Maddesinin 1. Cümlesi “Milletlerarası hukukun meşru saydığı hallerde….…”
demektedir.
Demek ki Türkiye’nin egemen bir ülkeye savaş
ilan etmesi, asker göndermesinin temel
şartı, Milletlerarası hukukun meşru sayması halidir.
Suriye özelinde nedir Milletlerarası hukukun
meşru saydığı haller?
Öncelikle Suriye’den Türkiye’nin toprak
bütünlüğüne, rejimine yönelik bir
saldırı olması ve bu saldırının da ciddi olması gerekir.
Bizim topraklarımıza Suriye tarafından
ateşlenen top ve havan mermisi düşmesi gibi münferit olaylar değildir
uluslararası hukukun kabul ettiği meşruiyet şartı.
Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun 14.121974 tarihinde 3314 sayılı kararında saldırı: Bir başka devletin
egemenliğine, ülke bütünlüğüne ya da siyasi bağımsızlığına karşı ya da
Birleşmiş Milletler andlaşmasına aykırı bir biçimde silah kullanma, olarak
tarif edilmiştir.
Diğer meşruiyet şartı nedir?
Birleşmiş Milletler kararı olmasıdır.
Böyle bir karar da var mı?
Yoktur.
O zaman hangi hukuki gerekçeye dayanarak
Türkiye Ayn-El Araba(Kobaniye) müdahale edecek.
Devleti yönetenler, yönetmeye talip olanlar
ciddi ve hukuka uygun davranmak ve konuşmak zorundadırlar.
Uluslararası
hukukun meşru saydığı haller oluşmadan, Suriye hangi hakla, nasıl oluyor da senin iç işin oluyor. Sen
egemen bir devletin rejimine silah kullanarak nasıl müdahale edeceksin, ya da
B.M kararı olmadan ABD istedi diye bazı
muhalif grupları eğitip donatacaksın.
Biz onun bunun tetikçisi miyiz?
Yarın senin iç işlerine, rejimine dışarıdan
bir saldırı olursa, aynı hasmane davranışlar sana karşı yapılırsa o zaman ne diyeceksin.
Ayn-El Arap, oradan her kimden gelirse
gelsin, ülke bütünlüğüne yönelik bir saldırı olmadığı sürece bizim sorunumuz
değildir.
Ayn-El Arap’ta İŞİD’den kaçan bütün sivil
halk Türkiye’ye sığınmıştır. Orada şu anda terör örgütleri İŞİD elemanlarıyla
PKK’nın uzantısı olan PYD militanları kalmıştır.
İki terör örgütünün Türk toprakları
dışındaki çatışması, ülke topraklarına sıçramadığı sürece Türkiye’nin sorunu
değildir.
Ne zamana kadar.
Oradan Türkiye’ye bir saldırı oluncaya veya
Birleşmiş Milletler karar alıncaya kadar.
Birleşmiş Milletler karar alır, uluslararası
koalisyon oraya eşit oranlarda asker verir, Türkiye’de gereğini yapar.
Onlar “Bravo Capitano” diye bağıracak, Memedim orada şehit düşecek.
Hem de kimin için, “T.C s…… git” diyebilen
kişilerin oradaki uzantıları için.
Hadi canım sende.
Geçtiğimiz günlerde bir AKP yetkilisi
Türkiye’nin Suriye’deki muhaliflere her türlü yardımı yaptığını, sanki doğru
bir şeymiş gibi anlattı.
Düşünebiliyor
musunuz, söylenen hem iç hukukumuza ve hem de uluslararası hukuka göre suç.
Yarın bir başka devlet Türkiye’deki terör
örgütlerine “her türlü yardımı” yaparsa ne diyeceksiniz.
Siyasilerin ister cehaletinden, ister gözünü
bürüyen oy ihtirasından deyin, saçmalamalarına alıştık, ama asıl vahimi, başlı
başına bir kuvvet, bir rehber bir okul olan basının anlaşılmaz bir şekilde
gerek iç hukukumuza ve gerekse uluslararası hukuka aykırı bu söylemler
hakkında hiçbir eleştiri yapmadan
yayınlıyor olmalarıdır.