Kemal Kılıçdaroğlu, kendisine Cumhurbaşkanı’nın
Cumhuriyet Bayramı resepsiyonuna katılıp katılmayacağının sorulması üzerine “Hayır. Resepsiyonlara çok fazla ilgi
göstermiyorum. İkincisi, biz Cumhurbaşkanı ile olan ilişkilerimizi çok resmi
tonda tutacağız. O bir resepsiyon, özel davet. Özel davete icabet etmeyeceğiz.
Çankaya’da da olsa gitmeyecektik” diyerek cevapladı.
Geçtiğimiz Cuma günü de Parti Meclisi
toplantısında yaptığı konuşmada “Oraya gitmeyin, giderseniz kirlenirsiniz” dedi
Bu cevaplarda dikkati çeken husus “Israrla bir Cumhuriyet duyarlılığı gösterilmemiş,
buna vurgu yapılmamış olmasıdır.”
Bunun kadar vahim bir durumda,
Kılıçdaroğlu’nun resepsiyonla, özel davet arasındaki farkı ayıramamasıdır.
“Kabul” anlamına gelen “Resepsiyon’un
(reception) ayırt edici niteliği “resmi” bir tören olmasıdır.
Töreni düzenleyen makam, resmi bir vesileyle, misafirlerini ve
onların tebriklerini “kabul” eder.
Yani bu davet Tayyip Erdoğan’ın yaş günü
kutlaması olmadığı için özel davet değildir.
Oysa Cumhuriyet Bayramı resepsiyonunda “Cumhuriyetin kuruluşunun yıl dönümü
vesilesiyle, Türkiye Cumhuriyeti Devleti adına tebrikler kabul edilecektir.”
Cumhuriyet Bayramı münasebetiyle düzenlenen
resepsiyon (kabul töreni), Ankara’da Cumhurbaşkanı’nın, illerde ve
yurtdışındaki Büyükelçiliklerde Cumhurbaşkanı’nın temsilcisi olan valilerin ve büyükelçilerin
düzenledikleri en önemli devlet törendir.
Ana muhalefet partisi Genel Başkanı, sembolik değeri çok yüksek olan bu önemli
devlet törenine, “resepsiyonlara
fazla ilgi göstermiyorum”, ya da “Oraya gitmeyin kirlenirsiniz” gibi gayri ciddi bir nedenle değil, “Tayyip Erdoğan ve arkadaşları Cumhuriyetin
değerlerini yok ediyorlar, bu nedenle Cumhuriyet bayramı resepsiyonuna
katılmayacağım demiş olsaydı, Cumhuriyet
Halk Partisi Genel Başkanına yakışan, saygın bir tavır takınmış olurdu. Zira,
Cumhuriyet Halk Partisi Cumhuriyeti kuran partidir.
Bu açıklamaların hatadan kaynaklanmadığını,
bilinçli bir davranış olduğunu düşünüyorum.
Zira; Kılıçdaroğlu’nun Cumhuriyet Halk
Partisi’nin tarihi ile sorunu olduğundan, bir Cumhuriyet Halk Partisi Genel
Başkanı’nın Cumhuriyeti savunması noktasında göstermesi gereken duyarlılığı
göstermediği gibi, imkan buldukça da ona meydan okuyor.
Hatırlayacaksınız Kemal Kılıçdaroğlu,
Cumhuriyetin söylemi olan “Tunçeli” ni değil, Cumhuriyetten öç alırcasına,
ağalığın, derebeyliğin, feodalitenin söylemi olan “Dersimi” kullanıyor.
“Ben
Dersimli Kemalim” de diyerek Cumhuriyete meydan okuyor.
Kendisine sormak lazım “Sen Cumhuriyet
Bayramı resepsiyonuna katılmayarak
“Aksaray’ı mı protesto ediyorsun, yoksa Cumhuriyeti mi?
Kılıçdaroğlu’nun amacı Cumhuriyete sahip
çıkmak değil, söz dalaşında bulunmak.
Asıl amacı üzüm yemek değil, bağcıyı dövmek.
Sadece bu mu?
Daha söylenecek, yazılacak neler var ama bu
sütun yetmez.
DÜZELTME
23 Ekim 2014 tarihli “CHP’yi Bitirmek mi
İstiyorsunuz” başlıklı yazımda geçen ”CHP vakıf yapılsın diyen 10 Aralık
hareketi” mensupları cümlemle ilgili olarak CHP Genel Başkan Yardımcısı Burhan
Şenatalar telefon etti.
Kendisinin ve kendisiyle beraber 10 Aralık
Hareketi’nin sözcüsü olan Süleyman Çelebi’nin böyle bir cümle sarf etmediklerini,
hareket içinde başka birilerinin söylemiş olabileceğini söyledi.
Aynı zamanda “Tutum Belgesinde” “Türk
vatandaşlığı” kavramının çıkartılması ile ilgili bir düzenleme de olmadığını ileri sürdü.
Ben de bu açıklamalara burada
aynen yer veriyorum.
Ancak bu konulardaki cevap ve değerlendirme
haklarımı da saklı tutuyorum.