Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar sözcü gazetesine verdiği
demeçte Yunanistan'ın 16 adayı silahlandırarak uluslararası antlaşmaları hiçe
saydığını, ama Türkiye'nin Ege'de bir oldubittiye izin vermeyeceğini"
söylemiş.
Hulusi Akar, 23 Ocak günü Aselsan'ı ziyareti
sırasında yaptığı konuşmada da, Yunanistan'ın Ege'deki kara suları 6 mil iken,
hava sahasının 10 mil olduğunu iddia ettiğini, uluslararası antlaşmalarla
silahsızlandırılmış 23 adanın 16'sını ise silahlandırdığını hatırlatarak, "hiçbir
şekilde hakkımızı çiğnetmeyiz... Bu konuda kararlıyız" demişdi.
Ege'de mülkiyeti
uluslararası antlaşmalarla herhangi bir tarafa bırakılmamış 18 adacığın
Yunanistan tarafından son yıllar içinde işgal edildiği haberlerine sade suya tirit
açıklamalar dışında tepki vermeyen ve genel olarak çok uzun geçmişi olan
(1960'lardan beri) Ege sorunlarına bugüne kadar fazla değinmeyen AKP'nin şimdi
herhangi bir vesile yokken aniden Akar'ın ağzından yukarıdaki sert çıkışı
yapması çok ilginç.
Ege adalarının statüleri
Lozan ve 1947 Paris andlaşmaları ile şekillenmiştir.
Bu andlaşmalara göre
Ege’de üç katagori ada vardır.
1. Boğazönü adaları Lozan'da askerden
arındırılmış olmak kaydıyla, Bozcaada ve Gökçeada Türkiye'ye; Limni ve
Semadirek Yunanistan'a verilmiştir.
2. Kuzeydeki dört ada (Limni, Sisam,
Sakız, İkerya) sadece asayişi sağlayacak kuvvet dışında yine askerden
arındırılmış olmak kaydıyla Lozan ile
Yunanistan'a bırakılmış.
3. 12 ada tabir edilen ve 1812'den beri
İtalya egemenliğinde olan adalar 1947 Paris Antlaşması ile Yine asayiş güçleri dışında silahsızlandırmaları
koşuluyla İtalya tarafından Yunanistan'a devredildi.
Yunanistan'ın askersizleşmiş olması gereken
adaları silahlandırması sorunu 1960'lardan beri var. Bu durum, iki ülke
arasındaki esaslı sorunlardan birisi. Malum, Ege ordusu 1975'de Yunanistan'ın
risk taşıyan bu tutumunun tehdide dönüşmesi nedeniyle kurulmuştu.
Özetle Yunanistan,
Boğazönü ve Kuzey Ege adalarının Lozan'a ek Boğazlar Sözleşmesi uyarınca
silahsız hale getirildiğini, Montrö'nün Boğazların silahlandırılmasına izin
vermiş olması nedeniyle, aynı hükmün Boğazönü ve Kuzey Ege adalarını da
kapsayacağını iddia ediyor. Biz, Montrö'nün bu adaların silahlandırılabileceği
gibi bir hüküm içermediğini savunuyoruz Bozcaada ve Gökçeada'da asker bulundurmadığımız
gibi.
12 Ada bakımından ise
Yunanistan, Paris Andlaşmasına Türkiye taraf olmadığından herhangi bir hak
ileri süremeyeceğini iddia ediyor. Biz ise, Paris Andlaşmasının, imzacı
olmasalar da, bütün ilgili devletler için bir "statü" yarattığını ve
bu ilgili devletler arasında Türkiye'nin de bulunduğunu savunuyoruz.
"Statü"
yaratan andlaşmalara en bilinen örnek, malum, Montrö Boğazlar sözleşmesidir.
Çok az sayıda devlet tarafından imzalanmış olmasına rağmen, bütün devletler
bakımından hüküm ifade eder. ABD örneğin, "imzacısı olmadığım sözleşme
bizi bağlamaz" diyemez. Demiyor da nitekim.
Bence asıl üzerinde
durulması gereken, 60 yıl geçmişe dayanan ve AKP tarafından tümüyle unutulmuş
olan bu sorunun şimdilerde akla gelmiş olması. Bunun bir nedeni vardır
kuşkusuz! Üstelik, aidiyeti uluslararası anlaşmalarla kimseye verilmemiş
yüzlerce adacık/kayalıklardan 18'ini Yunanistan haksız olarak AKP'nin bakışları
arasında işgal ederek üzerine askeri tahkimat yapmışken. Acaba AKP bu ağır
kusurunu örtbas etmek için mi silahlandırılmış adalar konusunu gündeme taşıdı?
Bu çıkış ister istemez
Abdüllatif Şener'in şu sözlerini akla getiriyor:
"....İktidardan inmemek
Sayın Erdoğan'ın (1) numaralı hedefi. Ölene kadar mutlak surette iktidarda
kalmak istiyor. Bunu gerçekleştirmek için de yapmayacağı hiçbir şey yok. Her
şeyi yapar.....bildiğim bir şey var, seçimi kaybetmemek için ne yaparım diye
düşünüyordur...."
Türkiye'yi olağanüstü
kurallarla yönetmenin ve nihayetinde seçimleri süresiz ertelemenin bahanesi
olarak kullanılmak üzere bir dış sorun yaratmanın hazırlığı mı yapılıyor?
Şener'in tahminleri doğru mu çıkıyor? İzlemekte yarar var.