Bir ülkeyi yönetenler, uluslar arası
ilişkilerde önce ülkelerinin çıkarlarını savunurlar, bu çıkarlar ile
müttefiklerinin çıkarlarını telif ederler.
Bu tür yönetimler belki iyi bir müttefik
olarak kabul edilirler ama özellikle süper güçler tarafından pek tutulmazlar.
Süper gücü elinde bulunduranlar,
karşılarında hareket serbestisi olan, korkacağı, çekineceği bir nedeni ya da
nedenleri olmayan ülke yöneticileriyle iyi ilişkilerini sürdürürler ama
bunlardan pek hoşlanmazlar.
Hareket serbestisi sınırlı olan, ama korkacağı,
çekineceği bir şahsi zaafı olmayan devlet adamları dış dünya da gerçek anlamda saygı görürler, ama çok
hoşlanılmazlar.
Bu tip devlet adamları kuvvetler ayrılığının
güçlü olarak yaşandığı ülkelerin yöneticileridir. Zira, ilişki de bulunduğu yabancı
ülke yöneticileri bilirler ki, o yönetici tek başına belli noktalara kadar
inisiyatif kullanabilirler daha fazlasını yapamazlar.
Zira bu ülkeler demokrasinin tüm kurum ve
kurallarıyla işleyen ülkeler olduklarından
yöneticileri istedikleri gibi davranamazlar. Onların hesap verecekleri bir
parlamentoları, eylem ve işlemlerin denetleyecek bir yargı sistemi ve her şeyin
ötesinde kendilerini kamu adına izleyen özgür basınları vardır.
Onun için dış güçler, özellikle emperyalistler,hem
parlamentoya, hem yönetime ve hem de
yargıya tek başına egemen olan ülke yöneticilerini çok seveler, hele bir de
bunların şahıslarının ve yakınlarının kurcalandığında ortaya pis kokuların
yayılacağı açıkları, zaafları varsa kullanılmaya çok müsaittirler.
Bu tür yönetimler oluşsun diye de çaba sarf
ederler.
Kuvvetler ayrılığının güçlü olduğu ülkelerde
yöneticiyi ikna etseler, ses yükseltecek karşı çıkacak bir parlamento vardır,
hadi onu da ikna etiller karşılarına bağımsız yargı çıkar ve en sonunda kamu
adına ülkeyi yönetenleri denetleyen özgür bir basın vardır.
Eski CIA Türkiye Şefi Paul Bernard Henze’nin Beyaz Saraya
verdiği raporda tam da bugünü tarif etmiştir, “Bu Cumhuriyet’te (yani
Türkiye’de) biz Amerika’nın çıkarlarını harekete geçirmekte zorlanıyoruz. Onun
için tek adam rejimine Türkiye gitmelidir” diyerek yazmıştı.
Halbuki Amerika Birleşik Devletlerinde durum
tam tersidir. Nitekim, daha çok yakın günlerde, Amerika Birleşik Devlerinde
parlamentoya ve başkana bir mahkeme hakimi kararında “siz hukukun üstünde değilsiniz”
diyerek, tam deyimiyle “Ayar
çekmiş”, kuvvetler ayrılığının en güzel örneğini vermiştir.
Tek adam rejiminin egemen olduğu ülkelerde de
böyle karar verecek bir hakim çıkabilir
ama o hakim makamında kaç gün kalabilir o bilinmez.
Nitekim, ülkemizde çok yenilerde Adalet
Bakanı’nın bir genelge göndererek, bazı davaların aşamaların bildirilmesi
isteğine “neden” diye karşı çıkan
bir hakim sürüldü.
O
bakımdan dış güçler, emperyalistler tek adam rejimlerini çok severler.
Zira bunlara her istediklerini bir telefon temasıyla
yaptırırlar.
Emperyalistler, bu tek adamların kendi
kamuoylarını uyutmaları, tatmin etmeler için zaman zaman kendilerini hedef alan
sözde sert söylemlerini dahi hafif tebessümle ama hiçte ciddiye almadan, tek
adamın kamuoyu uyusun diye dinliyormuş gibi yaparlar.
Hatta bir adım daha ileri gidip “tek adama
hayran olduklarını” bile söyleyebilirler.