Bu hafta içinde gene
bir kararnameyle binlerce polis açığa alındı, bunların bir kısmı da tutuklandı.
Olağanüstü Hal
dönemlerinde yönetimin eylem ve işlemlerinin yargısal denetimden bağışık
tutulması ilkesi kabul edilemez.
Hukuk devletinde
herkes, meşru yol ve vasıtalardan yararlanarak yargı mercileri önünde davacı ve
davalı olarak tüm haklarını kullana bilirler.
Bunun tersi olduğu
zaman hukuk devleti ilkesi sözde ve kağıtta kalır.
Bir devlete hukuk
devleti diyebilmek için anayasasında hukuk devleti yazması tek başına yeterli
değildir. Hangi devlet kişiye, yurttaşlarına tüm temel hak ve özgürlükleri
tanır ve tanımakla da kalmaz bunlara saygı gösterir ve adil bir hukuk düzeni
kurarsa o devlet bir hukuk devletidir.
İdare edenler,
görevleri gereği idari işlem ve eylemler
yaparlar. Hukuk devletinde bu eylem ve işlemlerin hukuka, yasalara uygun olması
zorunludur.
Adli yargı, iki yan
yani davalı ve davacı arasında ortaya çıkan uyuşmazlıkların hak ve çağdaş
adalet kurallarına uyarak çözümünü ve böylece haksızlıkların ve varsa
zararların giderilmesini sağlar.
İdari yargıda ise durum başkadır. İdari yargı denetimi,
idari işlem ve eylemi yapan yetkililerin yasaların kendilerine tanıdığı
yetkileri aşıp aşmadıklarını, yasaların dışına çıkarak kişisel görüşlerine göre
uygulama yapıp yapmadıklarını, böylece görevlerini kötüye kullanıp
kullanmadıklarını araştır. İdarecilerin, hukuka, yasalara aykırı eylem ve işlem
yapmaları durumunda, İdari yargı,idare hukuku kuralları gereği bunları yetki,
biçim, neden, konu ve amaç yönlerinden
denetleyerek aykırılığı tespit ederse dava konusu eylem ve işlemi iptal eder,
yani işlemi tümden kaldırır ve bu kararı yok sayar. Bu iptal, sakat işlem ve
eylemin yapıldığı güne kadar geriye işler ve iptal edilen hukuka aykırı, sakat
işlemle değiştirilmiş bulunan yeni durumu da düzeltir. Böylece yargısal
denetim, yöneticileri yasalara uygun eylem ve davranışlarda bulunmaya
zorlar.
Ancak Anayasanın 148.
Maddesinin 1. Fıkrası, olağanüstü hal durumunda çıkartılan kanun hükmünde
kararnamelerin yargısal denetiminin yollarını kapatmıştır.
Durum böyle olunca bu
dönemde Kanun Hükmüne Kararnamelerle işlerine son verilen kamu görevlilerine
yönelik hak arama özgürlüğü ortadan kaldırılmıştır. Bu bir hukuk devletinde
olmaması gereken bir durumdur.
Nitekim, Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi bir kararında, İdare, kamu görevlileriyle ilgili olarak, “yargısal denetime tabii olmayan kanun maddelerine eklenmek suretiyle, mahkemeye erişimi kısıtlama imkanı
vererek KÖTÜYE KULLANIMLARIN YOLUNU
AÇACAKTIR.” demiştir.
Aslında 1991 yılında
Anayasa Mahkemesi, Kanun Hükmünde Kararnamelerin esasına girerek Olağanüstü Hal
ile ilgili olmayan kısımları iptal etmişti. Tabii o zamanlar hukuk güvenliği ve
hakim teminatı vardı, hakimler korkmadan kararlar verebiliyorlardı. Bugün
şartlar değişti böyle bir karar beklemek mümkün değildir. Nitekim Anayasa Mahkemesi 1991 tarihli kararların tam
aksine, Yüksek Seçim Kurulu da 298 sayılı Kanunun emredici hükmlerine aykırı
kararlar vermişlerdir.
Bunlar maalesef bizdeki yargının siyasal iklimden etkilendiğinin açık
göstergeleridir.
Bu polislerin açığa
alınması işlerinden uzaklaştırılabilmesi için Anayasa’nın 129, Devlet Memurları
Kanunun 130. Maddesinde yer alan “memur
hakkında soruşturma açılmadan ve savunması alınmadan herhangi bir ceza
verilemez” hükmü göz ardı edilemez. Böyle işlem tesisi tam kanunsuzluk hali olup hukuk bunu himaye etmez.
Bu işlemler bize 12
Eylül döneminin meşhur 1402 Sayılı Sıkıyönetim kanununa dayanarak tesis edilen
işlemleri hatırlattı. Bu nedenle de yazımın başlığını “ Biz Bu Filmi Görmüştük”
koydum.