10 Nisan 2017 Pazartesi

AMERİKA NE DERSE O

Başından beri 16 Nisan da referanduma sunulacak Anayasa taslağının Türkiye’de kaleme alınmadığı söyleniyordu. Artık bu gün gibi aşikâr hale geldi.

Tayyip Erdoğan’ın bize özel dediği, Anayasa hukukçularının Başkacı rejim dedikleri, Başkanın/Cumhurbaşkanının tüm siyasi hayatı kendi tekeline aldığı rejim aslında Amerikalıların Türkiye’ye biçtikleri modelmiş.

Son günlerde sosyal medyada CİA görevlisi Paul Bernard Henze 2006 yılında ABD Başkanı George W. Bush’a sunduğu ve bugüne kadar da yalanlanmayan Türkiye hakkındaki raporunda “ Türkiye’nin bu şekliyle ABD Politikalarının yanında bulunacağından emin bulunamayız… Ülkeyi kuranlar, denetim mekanizmasını çok sıkı tutmuşlar… Hükümeti ikna ettiğimizde meclis, meclisi ikna ettiğimizde ordu, orduyu ikna ettiğimizde yargı karşımıza çıkıyor. Eğer ABD çıkarları, Türkiye’de federal devlet kurulmasını gerektiriyorsa; mutlaka yargı, ordu, meclis ve hükümeti tek elde toplayan başkanlık rejimine geçilmelidir…
Bir kişiyi ikna etmek, birbirini denetleyen yapıyı ikna etmekten çok daha kolay olacaktır… Eğer o kişi ABD çıkarlarına yardım etmek konusunda tereddüt ederse o yapıyı yıkmak ABD için sorun olmaz…” diye yazmış.
Demek ki Tayip bey’in “bize özel” dediği model, Henze’nin bize uygun görüp Bush’a raporunda belirttiği tek adam modeliymiş.
Görmedikleri, dolaysıyla okumadıkları bir anayasa değişiklik önerisine imza atan milletvekilleri bu rapor ortaya çıkınca acaba ne düşündüler, yüzleri kızardı mı? “Torunlarımıza nasıl bir gelecek hazırlamaya alet olmuşuz” diye hiç düşünmüşler midir?
Zannetmiyorum, okumadığı, görmediği bir şeyi imzalamayı içine sindirebilen bir milletvekili, zamanın da bir soru karşısında “Ben değil, parti büyüklerim bilir” diyen meczup takipçisinden daha mı iyi düşünebiliyorlardır dersiniz.
Bir insan ister bir ilkokul kaçkını meczuba körü körüne bağlı olsun, ister bir siyasi lidere, aralarında nitelik olarak zerrece fark yoktur.
Getirilmek istenen sistem, toplumun bir insana, partili Cumhurbaşkanına itaat etmesini, dışarıdan yönetilmesini sağlayacaktır.
Getirilmek istenen anayasal düzende kişinin hukuk güvenliği ortadan kalkacağı gibi ülke federal bir yapıya dönüştürülerek ülkenin bölünmesinin önü, Amerikalıların istediği gibi açılacaktır.
Önümüze konulan anayasa taslağı Türkiye’nin bölünmesinin kendi ulusal çıkarlarına uygun olduğunu iddia eden Amerikalıların kendi çıkarlarını hayata geçirebilmek için yapılması gerekenleri yansıtmaktadır.
 Onlar, milyonlarca insanın kanı ve gözyaşı pahasına  kendi ülkelerinin menfaatlerini kovalamaktadırlar.
Orta doğu coğrafyasının altı petrol ve doğalgaz zenginidir. Bu nedenle emperyalistler bu bölgede egemenlik sağlayarak bu zenginlikten en büyük payı elde etmek istemektedirler.
Irak, Suriye ve Türkiye’nin bölünmesi ve bu bölgede kukla bir devlet kurdurmak Amerika’nın bu petrol ve doğalgaza egemen olmak isteğinin bir sonucudur.
Bize düşen ise bu oyunu görüp bu oyuna gelmemektedir. Ülkelerin ne ezeli dostları ve ne de ebedi düşmanları vardır, ülkelerin menfaatleri vardır. Ülkeleri yönetenler kendi vatandaşlarının mutluluğu için ellerinden geleni yaparlar. Bu onların görevidir de.
Ama biz Amerika böyle istiyor diye kendi elimizle bu ülkeyi Amerika’nın çıkarlarına hizmet etmek için, yürütme, yasama ve yargı gücünü bir adamın eline vererek bölünmeye götürmemeliyiz. “Amerika ne derse o” dememek için referandum da HAYIR demeliyiz.

Ama eğer referandumdan “evet” çıkarsa, Tayyip Erdoğan partisinin dolayısıyla kendisinin siyasal gücü sayesinde istediği zaman ayrıca parlamentoyu da kullanabilecektir.