7 Haziranda seçim oldu, üstünden tam 70 gün
geçti, ülke düşük hükümet tarafından yönetiliyor.
Seçimlerden sonra Meclisten güvenoyu alan
bir hükümet kuruluncaya kadar görevine devam eden eski hükümetler sadece günlük
rutin işleri yapabilirler.
Şimdiki düşük Davutoğlu hükümeti gibi,
ülkenin önündeki beklide otuz kırk yılı ipotek altına alacak, ABD ile yapılan
üst antlaşması gibi, işlemler yapmazlar.
Düşük hükümet 70 gündür ülkeyi sanki güven
oyu almış bir hükümetmişçesine yönetiyor.
Bir Cumhurbaşkanı var, bu anayasa fiilen
tarafımdan değiştirilmiştir diyor, fiilen ben bu ülkeyi başkan olarak
yönetiyorum, siz anayasayı buna göre tekrar yapın diyor, siyasi partilerden “Bu
yaptığın çok ayıp” kıvamında cılız açıklamalar geliyor.
12 Eylül Askeri yönetiminin ilk
bildirilerinden birinde, “Milli Güvenlik Konseyi’nin açıklamaları anayasa ile
çelişiyorsa, anayasa bu yönde değiştirilmiştir”, deniyordu.
Tayyip Bey’in “anayasa fiilen değişmiştir,
sizde yeni anayasayı buna göre yapın” açıklamasının Milli Güvenlik Konseyi’nin açıklamasından
hiçbir farkı yoktur.
Eğer 12 Eylül askeri darbesini yapanlar
başarılı olamasalar idi, o tarihte yürürlükte bulunan, bugünkü Türk Ceza
Kanunun 309. maddesinin karşılığı olan 146. maddesinden yargılanacak ve idama mahkum
edileceklerdi.
Hukuk sistemimizden idam cezası kaldırıldığı
için artık bu anayasayı ihlal suçunun karşılığı ağırlaştırılmış müebbet hapistir.
Bu arada
KCK (Kürt Komünler Birliği) Güneydoğu Anadolu’da “özerklik bildirileri”
okuyor.
Çok rahat bir şekilde artık devlet
yetkililerinden emir almayacaklarını ilan ediyorlar.
Şehirler de yol kesip hüviyet kontrolü
yapıyorlar, kolluk güçleri geçemesin, olaylara müdahale edemesin diye hendek
kazıyorlar, devletin gücü oradaki belediye yetkililerine o hendekleri
kapattırmaya yetmediği gibi, İçişler Bakanı diye orada oturan zat ı muhterem de
yasaların kendisine verdiği yetkiyi kullanamıyor.
Bu nasıl devlet yönetimidir anlamak mümkün
değil.
Bu arada bu olaylara el koyup çözüm üretmesi
gereken Meclis tatilde, AKP bu fiili durumun devamından mutlu, zira; düşük
hükümeti ve başındaki işgüderi Davutoğlu vasıtasıyla Tayyip Bey’in emirlerini
yerine getiriyor.
Tayyip Bey, bu anarşik ortamın yayılmasından
mutlu, kendisi veya emrindeki adamları her gün çıkıp bize 400 milletvekilliği
verseydiniz, Başkanlık sistemine geçer bu işleri hallederdik diyor.
Bir tane Allahın kulu çıkıp da, “Şu TBMM’yi
toplantıya çağıralım da memleketin kötü gidişine bir dur diyelim” demeyi akıl
edemiyor, ya da işlerine gelmiyor.
Bugün yurt içindeki bu silahlı terör
faaliyetlerinin tek sorumlusu AKP iktidarlarıdır.
Onlar terör örgütüyle oturdukları “müzakere masalarında” iğrenç iğrenç, pis pis sırıtarak terör örgütü mensuplarına “nerelere silah depoladığınızı biliyoruz”
,”istemediğiniz vali, kaymakam, komutan varsa bize bildirin gereğini yapalım” ,dedikleri
için bunların hesabını soracağını söyleyecek bir tane siyasi parti yok mudur?
Elbette bu olayın bu noktalara gelmesinin
tek sorumlusu AKP ve terör örgütünün siyasal uzantısı HDP’den bunları söylemelerini
beklemek abesle iştigal olur.
Ama CHP ve MHP’nin bunu önce TBMM çatısı
altında ve sonra da meydanlarda haykırması gerekmiyor mu?
Anayasayı koruyacağına yemin eden bir tane
Milletvekili çıkıp, bu işlerin baş sorumlusu Tayyip Erdoğan’dır deme cesaretini
gösteremiyor mu?
Milletvekilini görevi bugünlerde köy
kahvelerinde, partili ziyaretlerinde hamasi nutuklar atıp, nabza göre şerbet
vermek değildir.
Şimdi
yapılması gereken TBMM’yi çalıştırıp,
ülke sorunlarına el koymaktır. Bu meclisin çalışması AKP ve HDP’nin işine
gelmeyecektir; ama CHP ve MHP’nin milletvekili sayıları hem meclisi olağanüstü
toplantıya çağırmaya ve hem de Meclis
Genel Kurulu’nu açık tutmaya yeterlidir.
Ülkenin çivisi çıktı, bunu düzeltmek
Meclisin görevidir.
Meclis bunu yapmaz ise, yani bu konudaki
boşluk derinleşerek devam ederse, terör en azgın şekilde devam ederse, ülke
bütünlüğü tehlikeye girerse, anayasa
yetkililer tarafından ihlal edilirse, siyaset boşluk taşımaz kuralı işlemeye
başlar.
O zaman hiç kimsenin, hiç birimizin ağlamaya,
serzenişte bulunma hakkımız olmaz.
Ülke bir uçuruma sürüklenirken sessiz kalıp,
görevini yapmayan siyasiler, tarih
suratınıza tükürür.