Aslında bugün Türk Halkının gözünden ısrarla
kaçırılan, Ege adalarının Yunanlılar tarafından işgali olayına Türkiye
Cumhuriyetinin nasıl sessiz kaldığını yazacaktım.
Ama bebek katili bir mesaj yayınladı bir gün sonra da Kemal
Derviş bir televizyon programına çıkınca çanlar
Türkiye için çalıyor diye düşünerek, kendimi bu süreci yazmak
mecburiyetinde hissettim .
Merakla beklenen Nevruz mesajı 21 Mart’ta Diyarbakır’da okundu.
İnsan aklıyla alay edercesine, ulus devletin etnik kökende parçacıklara
bölünmesini, emperyalist oyunun bozulması için istiyormuş, ülke etnik kökende
parçacıklara bölünsün ki “kardeşlik
dönemi!” başlasınmış.
Bebek katilinin özlemle beklediği, insanın
aklıyla alay edercesine ileri sürdüğü “kardeşlik dönemi!” emperyalistlerin
hayali olan, yurt içindeki yardakçıları eli ile her gün gündeme getirdikleri
bölünme sürecidir.
“Kardeşlik
dönemi!” diye adlandırılan aslında ağababalarının Sevr’de elde
edemediklerini, içerdeki yandaşları aracılığı ile halletme çabasıdır.
Abdullah Öcalan’ın sözünü ettiği “kardeşlik
dönemi!” yalanı, Cumhuriyetin halkımıza armağanı olan ulus kardeşliğinin
sonunu getirecektir. Ülke, etnik kimliklere ayrıştırılacaktır. Ayrıştırılmakla
kalınmayacak, Birinci Dünya savaşı sonrasında Orta Doğu’da yaptıkları gibi, bu
kimlikler arasında düşmanlık tohumlarının yeşermesi için elverişli ortam
oluşturulacak ve “kardeşlik geliyor” kandırmacısıyla bu topraklarda bin yıldır
var olan, bugüne kadar hiç bozulmamış kardeşlik bitirilecek.
Orta-Doğu ve Balkanlar’da 1912 den
başlayarak emperyalizmin oyununu yaşayarak öğrenen Cumhuriyeti kuran kadrolar tarafından “ulus devlet” EMPERYALİZME rağmen var
edilmiştir.
Bu nedenle bu topraklar üzerinde kurulmuş
ulus devletin, emperyalizmin bir oyunu
olduğu tam bir deli saçmasıdır.
Ulus devletin dağılma sürecine sokulmak
istenmesi, gerçekte, Orta Doğu’da yüzyıl önce sahneye konan emperyalist “böl
yönet” senaryosunun eksik kalan kısmının
tamamlanması gayretinden başka bir şey değildir.
Hükümet zaten bu senaryonun başrolündedir.
Muhalefet
bu oyuna sessiz kalarak destek
veriyor diye eleştirilirken, çok daha
vahim bir tablo ortaya çıktı.
Dikkat edilirse bölünmeden yana olan
çevreler, bu açılım politikaları içinde CHP’nin de olması gerektiğini uzun
zamandır söyleyerek bir algı yaratmaya çalışıyorlardı.
Bunu gerçekleştirmek için yeni bir oyun
sahneye konuyor. Nedir bu oyun?
Bu oyun,
açılımı AKP-CHP koalisyonuna yaptırmak, yanı ulus devleti kuran CHP’ye
ulus devletin yıkılışında da görev
vermek.
Son günlerde birileri tarafından AKP-CHP
koalisyonu dile getiriliyordu; ama kimse de buna ihtimal vermiyordu. Zira CHP
tabanı AKP den kurtulmak için bütün olumsuzluklara sessiz kalıyor ve partisini
destekliyordu.
Ancak olayın çok vahim bir noktaya geldiği,
beyaz atlı prens Kemal Derviş’in tekrar sahne almasıyla anlaşılmaktadır.
Nevruz
mesajından hemen bir gün sonra Kemal Derviş Televizyona çıkıp AKP-CHP
koalisyonunun açılımı gerçekleştirebileceğini ve kendisinin de bir AKP- CHP
iktidarında görev alabileceğini söylüyor.
Kemal Derviş ve onun gibilerin istediği de
bu sürecin bir an evvel hızlanıp gerçekleşmesi ve böylelikle Kürt koridorunun
üçüncü ve en büyük ayağının oluşmasıdır.
Yani “açılım süreci” diye halkımıza
yutturulmaya çalışılan şey aslında bölünme sürecidir.
Kemal Derviş adı geçtikçe insanın aklına, Ecevit
Başkanlığındaki koalisyon hükümetinin nasıl yıkıldığı ve şimdiki iktidarın önünün
nasıl açıldığı geliyor.
Kemal Derviş, televizyondaki röportajında
çok manidar bir cümle sarf etti; “CHP’de sosyal demokrasinin önündeki engeller
kalkmıştır” diye.
Şimdi anlaşıldı mı Baykal ve ulusalcılar
CHP’den niye tasfiye edilmişler?
CHP’ye oy veren milyonların çok büyük bir çoğunluğu,
ulusalcı ve ülkesiyle milletiyle bölünmezlikten yanadırlar. CHP’nin bölünmeye
giden bir süreçte AKP’ye payanda olmasını içlerine sindiremezler.
Bu
nedenle CHP yöneticileri,ülkenin bölünmesine neden olacak “açılım sürecini”
gerçekleştirmek amacıyla kurulacak böyle bir koalisyona girmeyeceklerini şimdiden
kamuoyuna açıklamak zorundadırlar.