“Demokrasi bir tramvaydır, vakti gelince
ineriz” sözü hatırlanacağı gibi Tayyip Erdoğan’a aittir.
Demokrasiyi bir yaşam biçimi olarak değil,
varmak istediği hedefe gitmek için bir vasıta olarak kullanacağının açık
ifadesidir.
Anlaşılıyor ki,Mecliste görüşülmeye
başlanacak olan 32 maddelik İç Güvenlik Yasa Tasarası, Tayyip Bey ve AKP için tramvaydan inme
vaktinin geldiğini gösteriyor.
Bu yasanın anti demokratik olduğu Türkiye
Barolar Birliği Başkanı’nı“İç Güvenlik
Yasasına karşı çıkmak vatana hizmettir, namus borcudur”, İstanbul Barosunun
eski Başkanı Turgut Kazan, “Bu
düzenlemeyle yurttaşların güvenliğini sağlamak değil, siyasi iktidara karşı
çıkılmasını yasaklamak amaçlanıyor. Artık, toplantı ve gösteri yapılamayacak,
slagon atılamayacak, pankart taşınamayacak, yasaya aykırı toplantı tanımı iyice
belirsizleşecek, polisin şiddete
başvurması kolaylaştırılacak ve silah kullanan polis özel olarak
korunacağı için yeni cinayetlere ortam hazırlanacak” şeklindeki söylemleri ile ortaya çıkmaktadır.
Bu tasarı ile, yürütme, yasama ve yargıya
egemen olan iktidarın, artık kuvvet ve keyfilik yoluna sapmaya karar verdiğinin
açıkça ilanıdır.
Bu tasarı herkesi darbecilikle
suçlayanların, hukuka aykırı bir yasa ile baskıcı, kıyıcı haline dönüşme yoluna girdiğini gösteriyor.
Bu yasa tasarısı ile hükümet altına imza
attığı Anayasanın 90. Maddesinin son fıkrası ile bir iç hukuk normu haline
getirilen Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi hükümlerini de bir yasal düzenleme
ile etkisiz hale getirmeye çalışmaktadır.
Bu tasarının yasalaşıp hayatımıza girmesi
halinde Türkiye özgürlükler açısından Dünya sıralamasında çok daha gerilere
gidecektir. Sadece özgürlükler sıralamasında geriye gitmekle kalmayacak, toplum
üstündeki baskılar dayanılmaz hale gelecektir.
O zaman bu anti demokratik, toplumu baskı
altına almaya çalışan yasa tasarısına, kırmadan,dökmeden karşı çıkmak herkes için bir namus borcudur.
Baskıcı hale gelen bir iktidara karşı toplumların
meşru yol ve vasıtalarla direnme haklarını kullanmaları, aynen kişiye tanınan meşru müdafaa hakkının toplum
tarafından kullanılmasıdır. Kişiye tanınan meşru müdafaa hakkının topluma
tanınmadığını düşünmek mümkün değildir.
Bu tasarını yasalaşması halinde, gerek
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinde ve gerekse Anayasamızda teminat altına
alınan, kişi güvenliği, toplantı ve gösteri hakkı, düşünce ve ifade özgürlüğü ortadan
kalkacaktır.
Tayyip Erdoğan zaten Cumhurbaşkanı olarak
yemini çiğneyerek Anayasayı ihlal etmektedir, bir de bu tasarını yasallaşması
halinde siyasi iktidar da süratle Anayasa ve hukuk dışına düşerek meşruluğunu
yitirecektir.
Bir fazilet rejimi olan Cumhuriyet demokrasi
ve hürriyetlerin garantisidir.
Bu tasarını yasalaşması halinde halkın da
kendini koruma hali meşru hale gelecektir.
Cumhuriyet ve demokrasiyi meşru yol ve
vasıtalarla savunmak, aynen kişinin mal
ve can güvenliğini belli koşullarda savunması olan meşru müdafaa hakkı gibi;
iktidarların neden olduğu hukuksuzluğa karşı da halkın direnme hakkı vardır. Kişiye tanınmış bir hakkın topluma
tanınmadığını düşünmenin haklı ve mantıki bir sebebi olamaz.
Siyasi iktidar yaratmaya çalıştığı baskıcı
düzenle, ülkenin bölünmesine giden açılım sürecinde oluşacak toplumsal
muhalefeti en aza indirebilecek polisiye tedbirleri arttırma çabasındadır.
Bu nedenle Türkiye Barolar Birliği
Başkanının söylediği gibi, “İç Güvenlik
Yasasına karşı çıkmak vatana hizmettir, namus borcudur”.
Hepimize düşen görev Tayyip Erdoğan ve AKP
iktidarına, canları istediği zaman
tramvaydan inemeyeceklerini göstermektir.
Siyasal iktidar, toplumun, halkın
uluslararası hukuktan, anayasadan ve yasalardan kaynaklanan haklarını çiğnerse,
yani siyasi iktidar meşruiyetini yitirirse, meşruiyetini yitirmiş bu iktidara
karşı milletin ya da milletin her parçasının direnmesi, en kutsal hak ve
vazifedir.