“Tarih ilerisini göremeyenler için
acımasızdır” sözü,Mustafa Kemal’in fikir hayatını etkileyen İtalyan bilgin Orta
Asya tarihçisi Leona Caetani’niye aittir.
Bunu günümüzde diktatörleşmek hevesine
kapılan sözde devlet adamlarının varlığının her gün yeni bir örneğini görüyor
olmamızdan yazdım.
Diktatörler ya da diktatörleşmek eğiliminde
olanlar her zaman askeri darbelerle, zorla, zorbalıkla iktidarı ele geçirmezler, meşru yol ve
vasıtalarla iktidara gelenler de zamanla yürütme ve yasamayı ele geçirdikten
sonra zorbalaşmak eğilimine girerler.
Propaganda silahını çok iyi kullanırlar,
toplumların büyük yalanlara inandıklarının farkındadırlar.
Devamlı surette kendilerine düşman veya
düşmanlar yaratırlar. Düşmansız yaşayamazlar, yarattıkları düşmanlar onların
gıdasıdırlar.
Kendilerini, ülkeleri, bölgeleri ve hatta
dünya için vaz geçilmez zannederler,tipik birer megalomandırlar. Bilmezler ki
ya da düşünemezler ki, mezarlıklar bu tip megalomanlarla doludur.
Ama bu gibiler, belli güce, makama gelinceye
kadar, demokrasi ve özgürlük söylemlerini dillerinden düşürmezler.
Belli bir güce geldiklerine ve halkın
kendilerine hayran olduğuna inanmaya başladıkları andan itibaren gerçek
kimliklerini ortaya koymaya başlarlar.
Siyasi rejimin gereği olarak, demokratik
yollarla iktidarı ele geçirdikten sonra yavaş yavaş hareket ederek önüne engel
çıkartacağını düşündüğü bütün kurum ve kuruluşları susturmaya, başlarlar.
Demokratik yollardan geçerek bu yola
girenler önce çağdaş modern demokrasilerde dördüncü kuvvet olarak nitelenen
basını susturmak yolunu seçerler.
Bunlar önce bir demokratik hukuk devletinde
yapılmaması gereken, kamu gücünü muhalif basını susturmak için kullanırlar.
Hedef seçtikleri basın kuruluşlarını önce
haksız ve hukuksuz vergi denetimi
baskısı altına alırlar.
Basının içinden paraya tapanları çok çabuk
tespit edip onları yemlemeye başlarlar. Bu yemlenerek sahibinin sesi haline gelenler
işlevleri bittiği anda buruşturulmuş kirli kağıt mendil gibi kenara atılırlar, ama atıldıktan sonra
ağlamaları artık hiçbir kıymet ifade etmez, zira onlar toplum açısından, bir
zamanlar sahibinin sesi olduklarından inanırlılıklarını yitirmiş zavalılardır.
Basın susturulduktan sonra, ikinci ve önemli
bir adım demokrasilerin olmazsa olmazı olan yargı bağımsızlığını ortadan kaldırıp, aynen yarattıkları yandaş
basın gibi yandaş bir yargı yaratmaktır.
Bu noktaya gelindiğinde artık toplumun zinde
güçlerinden düşmanlar yaratırlar.
Aydınlar, askerler, gazeteciler bunların
hepsi de darbecidirler.
Toplum bu insanlara karşı hazırlanırlar.
Nasıl hazırlanırlar, daha adliyeye bile
götürülmeden, davet edilmeden “darbeye
teşebbüsten tutuklandıkları ya da tutuklanacakları” haberleri yayınlatılır.
Elde edilmiş, yemlenmiş yardakçı kalemleri
ile aldatılmış aptallar elinde topu tüfeği olmayan bu insanların darbe
hazırlığında ki terör örgütünün üyesi
olduğunu yazarken hiç utanmazlar.
Bu diktatörleşme hevesinde olanların en büyük
özelliği, beraber yürüdükleri yol arkadaşlarını, zamanı geldiğinde kirli kağıt mendil gibi buruşturup atıvermeleridir.
Bunların buruşturulmuş kirli kağıt mendil
gibi atıverdikleri o eski yol arkadaşlarına sahip çıkacak bazı saf, kendisini
uyanık zanneden, ileriyi göremeyen,buradan oy devşireceğini zanneden
siyasetçiler her zaman vardır.
Bu saflar, buruşturulup atılmış kirli mendil
muamelesi görenlerin, zamanında, aydınlara, askerlere, gazetecilere karşı
başlatılan iğrençliklerin suç ortağı olduğunu unuturlar.
Diktatörleşme heveslileri,yıllarca aynı
yolda yürüdükleri eski yol arkadaşlarına sahip çıkanlara da, onların
saflığından istifade ile işbirlikçi damgasını vurmaktan hiç çekinmezler, bir anda
sütten çıkmış ak kaşık oluverirler.
Tarih bu diktatörleşme hevesinde olanların,
bir dönem başarılı da olsalar sonlarının hep hüsran olduğunu yazıyor.
Tarih bunlardan hep lanetle söz eder, zira
bunlar tarih bilmedikleri, bilseler bile ders çıkartamadıkları için ilerisini
göremezler aynen Mussolini, Hitler ve en son örneği Marcos’da olduğu gibi.