8 Şubat 2015 Pazar

TARİH, İLERİSİNİ GÖREMEYENLER İÇİN ACIMASIZDIR


“Tarih ilerisini göremeyenler için acımasızdır” sözü,Mustafa Kemal’in fikir hayatını etkileyen İtalyan bilgin Orta Asya tarihçisi Leona Caetani’niye aittir.
Bunu günümüzde diktatörleşmek hevesine kapılan sözde devlet adamlarının varlığının her gün yeni bir örneğini görüyor olmamızdan yazdım.
Diktatörler ya da diktatörleşmek eğiliminde olanlar her zaman askeri darbelerle, zorla, zorbalıkla  iktidarı ele geçirmezler, meşru yol ve vasıtalarla iktidara gelenler de zamanla yürütme ve yasamayı ele geçirdikten sonra zorbalaşmak eğilimine girerler.
Propaganda silahını çok iyi kullanırlar, toplumların büyük yalanlara inandıklarının farkındadırlar.
Devamlı surette kendilerine düşman veya düşmanlar yaratırlar. Düşmansız yaşayamazlar, yarattıkları düşmanlar onların gıdasıdırlar.
Kendilerini, ülkeleri, bölgeleri ve hatta dünya için vaz geçilmez zannederler,tipik birer megalomandırlar. Bilmezler ki ya da düşünemezler ki, mezarlıklar bu tip megalomanlarla  doludur.
Ama bu gibiler, belli güce, makama gelinceye kadar, demokrasi ve özgürlük söylemlerini dillerinden düşürmezler.
Belli bir güce geldiklerine ve halkın kendilerine hayran olduğuna inanmaya başladıkları andan itibaren gerçek kimliklerini ortaya koymaya başlarlar.
Siyasi rejimin gereği olarak, demokratik yollarla iktidarı ele geçirdikten sonra yavaş yavaş hareket ederek önüne engel çıkartacağını düşündüğü bütün kurum ve kuruluşları susturmaya, başlarlar.
Demokratik yollardan geçerek bu yola girenler önce çağdaş modern demokrasilerde dördüncü kuvvet olarak nitelenen basını susturmak yolunu seçerler.
Bunlar önce bir demokratik hukuk devletinde yapılmaması gereken, kamu gücünü muhalif basını susturmak için kullanırlar.
Hedef seçtikleri basın kuruluşlarını önce haksız ve  hukuksuz vergi denetimi baskısı altına alırlar.
Basının içinden paraya tapanları çok çabuk tespit edip onları yemlemeye başlarlar. Bu yemlenerek sahibinin sesi haline gelenler işlevleri bittiği anda buruşturulmuş kirli kağıt mendil  gibi kenara atılırlar, ama atıldıktan sonra ağlamaları artık hiçbir kıymet ifade etmez, zira onlar toplum açısından, bir zamanlar sahibinin sesi olduklarından inanırlılıklarını yitirmiş zavalılardır.
Basın susturulduktan sonra, ikinci ve önemli bir adım demokrasilerin olmazsa olmazı olan yargı bağımsızlığını ortadan kaldırıp, aynen yarattıkları yandaş basın gibi yandaş bir yargı yaratmaktır.
Bu noktaya gelindiğinde artık toplumun zinde güçlerinden düşmanlar yaratırlar.
Aydınlar, askerler, gazeteciler bunların hepsi de darbecidirler.
Toplum bu insanlara karşı hazırlanırlar.
Nasıl hazırlanırlar, daha adliyeye bile götürülmeden, davet edilmeden “darbeye teşebbüsten tutuklandıkları ya da tutuklanacakları” haberleri yayınlatılır.
Elde edilmiş, yemlenmiş yardakçı kalemleri ile aldatılmış aptallar elinde topu tüfeği olmayan bu insanların darbe hazırlığında ki terör örgütünün  üyesi olduğunu yazarken hiç utanmazlar.
  Bu diktatörleşme hevesinde olanların en büyük özelliği, beraber yürüdükleri yol arkadaşlarını, zamanı geldiğinde  kirli kağıt mendil gibi buruşturup atıvermeleridir.
Bunların buruşturulmuş kirli kağıt mendil gibi atıverdikleri o eski yol arkadaşlarına sahip çıkacak bazı saf, kendisini uyanık zanneden, ileriyi göremeyen,buradan oy devşireceğini zanneden siyasetçiler her zaman vardır.
Bu saflar, buruşturulup atılmış kirli mendil muamelesi görenlerin, zamanında, aydınlara, askerlere, gazetecilere karşı başlatılan iğrençliklerin suç ortağı olduğunu unuturlar. 
Diktatörleşme heveslileri,yıllarca aynı yolda yürüdükleri eski yol arkadaşlarına sahip çıkanlara da, onların saflığından istifade ile işbirlikçi damgasını vurmaktan hiç çekinmezler, bir anda sütten çıkmış ak kaşık oluverirler.
Tarih bu diktatörleşme hevesinde olanların, bir dönem başarılı da olsalar sonlarının hep hüsran olduğunu yazıyor.
Tarih bunlardan hep lanetle söz eder, zira bunlar tarih bilmedikleri, bilseler bile ders çıkartamadıkları için ilerisini göremezler aynen Mussolini, Hitler ve en son örneği  Marcos’da olduğu gibi.